ESKİŞEHİR HABER

Eskişehir'de dikkat çeken sendika açıklaması; Rakamlarla konuştu

İbrahim Arslan, Belediye İş Sendikası Kongresi'nde yaptığı konuşmada sendikalaşma oranlarının düşük olduğunu vurguladı ve işçilerin haklarını savunmaları gerektiğini belirtti.

Abone Ol

Belediye İş Sendikası Eskişehir Şubesi Kongresinde konuşan CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan ifadeleri kullandı;

“Ülke olarak çok zor günlerden geçtiğimizin farkındayız. Ancak burada, bazı önemli başlıklara değinmek istiyorum. Hem genel kurulun hem de ülkemizin içinde bulunduğu duruma paralel olarak bazı tespitler yapmak gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye, uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle ciddi bir ekonomik ve sosyal çöküntüye sürüklenirken, bundan daha da vahimi, demokratik, laik, hukuk devleti ilkelerinin ve anayasal düzenin hiçe sayıldığı bir siyasal sürecin işlediğine hep birlikte tanıklık ediyoruz.

Bu durum neden önemli. Çünkü mevcut anayasanın 66 maddesi bugün fiilen uygulanmamaktadır. Bunlar arasında çalışma hayatına ilişkin çok kritik maddeler de bulunmaktadır.

Nedir bunlar. Toplu sözleşme ve grev hakkı, sendikalaşma hakkı ve çalışma hayatına dair özgürce mücadele edebilme hakkı. Peki ülkemizde bu haklar uygulanıyor mu. Ne yazık ki hayır. Geçtiğimiz günlerde bazı grevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ertelendi, işçilerin hak arama mücadelesi yasa dışı sayıldı. Bu süreçte bazı sendikacılar gözaltına alındı, hatta tutuklanan ve hâlen cezaevinde olan sendika şube başkanları var. İşte bu tablo, nasıl bir düzende yaşadığımızın açık bir göstergesidir.

Bu düzen, birbirini besleyen bir süreçten geçiyor. Örgütlü toplumun zayıflatılması, bu sürecin temel parçalarından biridir. Sendika şube başkanlarımız burada. Bir eksikliği, bir öz eleştiriyi hep birlikte değerlendirmeliyiz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Ocak 2025 verilerine göre, Türkiye’de kayıtlı 16 milyon 864 bin işçi bulunuyor. Peki, bunların ne kadarı örgütlü. Yalnızca 2 milyon 524 bin kişi. Yani sendikalaşma oranı sadece %14,97.

Bu oranı bile gerçekçi bulmadığımı belirtmek istiyorum. Bazen Avrupa Birliği’ne ve uluslararası kamuoyuna şirin görünmek adına bu rakamların şişirildiğini düşünüyorum. Ama doğru kabul etsek bile, sendikalaşma oranı son derece düşük.
Daha da vahimi, bu 2 milyon 524 bin işçinin yaklaşık 1,5 milyonu kamu sektöründe örgütlü. Yani bakanlıklarda, belediyelerde, il özel idarelerinde çalışanlar. Özel sektörde örgütlü işçi sayısı ise yalnızca 1 milyon civarında.
Bu durum, son 22 yıldır AKP iktidarının ve onun destekçilerinin işçileri nasıl örgütsüz hale getirdiğini gösteriyor. Bunun karşısında bizim bir şeyler söylememiz, sesimizi yükseltmemiz ve mücadele etmemiz gerekiyor.

Sendikalaşma açısından en örgütlü iş kollarından biri genel işler sınıfıdır. Burada yaklaşık 992 bin çalışan var, ancak bunların yalnızca %59’u sendikalı. Yani geri kalan %41, örgütsüz durumda.

Sendikaların bu tabloyu değiştirmek için harekete geçmesi gerekiyor. Özellikle KHK’ler çıktığında sendikalar yeterince tepki göstermedi. Bugün belediyelerde, il özel idarelerinde ve belediye şirketlerinde 643 bin çalışan hâlâ taşeron sistemine tabi. Tek fark, patronun adı değişmiş durumda. Dün müteahhite bağlı çalışan taşeron işçiler varken, bugün belediye şirketlerine bağlı çalışanlar var. Ancak hâlâ güvenceli iş hakkına sahip değiller. Peki neden sesimizi yükseltmiyoruz. Neden kadrolu ve güvenceli çalışma hakkı için mücadele etmiyoruz.

Bu sorunları açıkça konuşmazsak, doğru reçeteyi de oluşturamayız. Mesele sadece asgari ücret zammı değildir. Hükümetin açıkladığı %45’lik enflasyon oranına rağmen %30’luk bir asgari ücret zammına karşı çıkmak, sadece masadan kalkmak yetmez. Daha fazlasını yapmak gerekir. Bu noktada yalnızca ekonomik haklar için değil, aynı zamanda demokrasi, hukuk devleti, laiklik ve anayasal düzen için de mücadele etmeliyiz. Eğer hakimiyet, kayıtsız şartsız millete değil de tek bir kişiye devredilmişse, eğer kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birliği tesis edilmişse, iktidar kimsenin gözünün yaşına bakmaz.

Bugün TÜSİAD tehdit olarak görülüyor. Yarın bir sendikacı tehdit olarak görülecek. Bir gün bir belediye başkanı, ertesi gün bir siyasi partinin genel başkanı hedef alınacak. Eğer birlik olmazsak, mücadele etmezsek, sıranın bize de geleceğini unutmamalıyız.

Bu nedenle sevgili dostlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler de emeğin en yüce değer olduğuna inanarak, her zaman olduğu gibi işçilerin yanında olacağız.

Sadece biz değil, sendikalar, meslek örgütleri, bu düzene başkaldıran tüm muhalif kesimler hep birlikte, çok yakın bir gelecekte onlar korkuyu örgütlerken, biz umudu ve geleceği örgütlemeye devam edeceğiz. Ve inanıyorum ki bu olumsuzlukları hep birlikte ortadan kaldıracağız.

Genel kurulumuzun, Türkiye işçi sınıfına ve sendikal mücadeleye katkılar getirmesini diliyorum.”