ESKİŞEHİR HABER

Eskişehir-Bilecik Tabip Odası: "Genç meslektaşlarımızın yurt dışına gitmesini istemiyoruz"

Nazan Aksaray: "Ağır çalışma koşulları altında, beden ve ruh sağlığımızı kaybetmeyi, mesleğimizi yapamaz hale gelmeyi ve genç meslektaşlarımızın yurt dışına gitmesini istemiyoruz."

Abone Ol

Eskişehir-Bilecik Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Nazan Aksaray şu ifadeleri kullandı;

"Hepinizin yakından bildiği ve yaşadığı gibi sağlıkta her gün giderek büyüyen sorunlarla karşı karşıyayız. Hastalarımız randevu bulamıyorlar, bulurlarsa, Bakanlığın uygulamaları yüzünden 2-3 dakikada muayene olmak zorunda kalıyorlar. İlaç bulamıyorlar, bulurlarsa yüksek katkı payları nedeniyle ilaçlarını alamıyorlar. Hastanelerde yatak bulunamıyor, başka illerde veya özel kuruluşlarda çare aramaya mecbur kalıyor hastalarımız. Açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan insanlarımız ise büyük bir çaresizlikle baş başa kalıyorlar.

Yönetim kurulu olarak ilk basın açıklamamızı bu büyük sorunlar yumağının nedeni olan, Sağlık Bakanlığı’nın ısrarla devam ettirdiği, sağlıkta dönüşüm programı denilen yanlış sağlık politikası hakkında yapmayı uygun bulduk.

Her şey 2003 yılında mevcut hükümetin, tüm itirazlara rağmen, sağlıkta dönüşüm programını uygulamaya koyması ile başladı. Bu program, merkezinde sadece rantın ve paranın olduğu, bilimden, insanî tüm değerlerden ve liyakatten uzak, toplumun sağlık hakkının, hekimlerin, sağlık çalışanlarının emeğinin, meslekî değerlerinin ve ilkelerinin yok sayıldığı, sağlığın topyekün özelleştirildiği bir sermaye projesidir.

Mantar gibi açılan nitelikliksiz tıp fakülteleri, tıp eğitiminin toplum sağlığından ziyade bireysel tedavi metodlarına kaydırılması, birinci basamakta bölge tabanlı değil, nüfusa göre belirlenen aile hekimliği sisteminin getirilmesi, hekimlere temel yaşam standardını ancak yakalayabilecekleri gelirin, yaptıkları muayene, ameliyat gibi işlemlerle performansa bağlı hale getirilmesi, bu duruma itiraz etseler dahi hekimlerin 2-3 dakikada bir hasta bakmaya zorlanmaları, şehir merkezindeki kamu hastanelerinin (şehrimizde yıllarca hizmet vermiş devlet hastanesi gibi) kapatılıp, yıkılıp, şehrin dışına, şehir hastanesi denilen şirket hastanelerinin açılması ve tüm bu programın istedikleri şekilde yürütülmesi için liyakatten uzak yöneticilerin atanması hep bu programın parçasıdır.

Bu program aslında 1978 yılında Dünya Bankası tarafınca başlatılmış, önceki hükümetlerde küçük hareketler olsa da, uygulamaya koyan ve yaşanan her tür mağduriyete ve itiraza rağmen devam ettiren, mevcut hükümet olmuştur. Bu programın önemli bir öğesi, yurttaşlarımızın en ufak şikayetle bile tüm sağlık kurumlarına, acil servis dahil istedikleri zaman başvurmalarının sağlanması, çok tetkik ve görüntüleme isteği, çok ilaç tüketimi, yani kışkırtılmış sağlık hizmetidir. İlaçların, tıbbi malzemelerin çoğunluğunun ülkemizde üretilmediği düşünülürse, bu politikanın çok uluslu küresel sermayeye kazanç sağladığı hemen anlaşılabilir.

Programın başka önemli öğesi, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının değersizleştirilmesidir. Ancak, programda sadece hekimin ve sağlık çalışanın değil, hastalarımızın da hiç değeri yoktur. Hastalarımızın bunu bilmesini istiyoruz. Aslında hekimler de hastalarımız da bu sistemin mağdurudur. Biz hekimler, hastalarımızı hak ettikleri sürede muayene etmek (ki bu süre ortalama 20 dakikadır), sadece gerekli tetkikleri ve görüntüleme metodlarını istemek, sadece gerekli ilaçları vermek, yani iyi hekimlik yapmak istiyoruz. Ağır çalışma koşulları altında, beden ve ruh sağlığımızı kaybetmeyi, mesleğimizi yapamaz hale gelmeyi ve genç meslektaşlarımızın yurt dışına gitmesini istemiyoruz.

Halkımızın, bu kötü sistemin bizi hastalarımızla karşı karşıya getirmeye çalıştığını bilmesini istiyoruz. Sağlıkta yaşadığımız şiddet, bu sistemin, hem öğesi hem sonucudur. Bizler hastalarımızı şifaya kavuşturmak için yemin etmiş meslek grubuyuz. Hastalarımızla karşı karşıya bırakılmayı asla kabul etmeyiz, etmeyeceğiz. Şiddet doğuran bu ortama karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bir kez daha dile getiriyoruz, sağlık kurumlarında yaşanan sorunların sorumluları hekimler, sağlık çalışanları değil, bu kötü sağlık politikasıdır. Sağlık Bakanlığı’nın bu programı aslında başlattıkları anda iflas etmiştir. Ancak artık bu durum açıkça görünür oldu. Sistemlerini ayakta tutmak için her gün yeni bir yama yapıyorlar. Son olarak 13 Mayıs 2024 tarihinde onaylı randevu sistemini ilan ettiler. Oysa, hiçbir yaraya derman olmayacağı gibi, şiddet dahil yepyeni sorunlara neden olacak bir uygulamadan başka bir şey değildir bu.

Son olarak, doğrudan Sağlık Bakanı’na seslenmek istiyoruz. Sayın Bakan, yukarıda saydığımız ve aslında bir basın açıklaması süresinde tüm detaylarını dile getiremediğimiz, mevcut haliyle büyük mağduriyetlere neden olan ve eğer devam ederseniz çok daha büyükleriyle karşılaşma ihtimalini düşünmek bile istemediğimiz, hepimizin güvencesi Sosyal Güvenlik Kurumu’nu da ağır yük altına sokan sağlıkta dönüşüm programınızdan acilen geri dönmenizi istiyoruz. İstediğimiz, çok kolay ve nettir: Eşit, nitelikli, ulaşılabilir, ücretsiz, kamusal sağlık hizmeti istiyoruz.

Bunun için;
1. Koruyucu sağlığı öncelemenizi; ne kadar çok hasta bakıldığıyla değil, ne kadar çok
yurttaşımızın hasta olmaktan korunduğuyla övünmenizi,
2. Birinci basamağı güçlendirmenizi, bölge tabanlı sisteme geri dönmenizi ve basamaklı
sağlık sistemini getirmenizi,
3. Tüm çalışma ortamlarında, örneğin, hastalara Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği 20
dakika süre ayrılması gibi, iyi hekimlik ilkelerinden uzaklaşmamanızı,
4. Sermayeye ucuz işgücü, hatta köle sağlamak için mantar gibi tıp fakültesi açmaktan,
tıp fakültelerine nitelikli eğitim alamayacak kadar asistan almaktan vazgeçmenizi,
5. Hekimlere, tek kalemde ödenecek ve emekliliklerine yansıyacak, hak ettikleri ücretleri
vermenizi, performans sistemini kaldırmanızı,
6. Liyakatten uzak yöneticileri görevden almanızı ve yetkin kişileri görevlendirmenizi,
7. İhtilaf halinde mahkeme yetkisi bile İngiltere’de olan hasta garantili şehir
hastanelerini şirketlerden, halkımızı da ağır mali yükten kurtarmanızı,
8. Şehir merkezlerindeki kamu hastanelerimizi yeniden açmanızı istiyoruz.
21 yılda oluşan büyük tahribat nedeniyle, kamuda veya özel sektörde, birinci, ikinci
veya üçüncü basamakta çalışan meslektaşlarımızın ve bu kurumlardan hizmet alan
hastalarımızın sorunları o kadar büyük ki, bu liste çok uzatılabilir.

Eskişehir-Bilecik Tabip Odası olarak, halkımızın sağlık hakkı, emeğimiz ve meslekî ilkelerimiz için mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha dile getiriyor ve hepinize saygılar sunuyoruz."