SES Eskişehir Şubesi Yönetim Kurulu Adına konuşan SES Şube Eşbaşkanı Bülent Yıldırım şu ifadeleri kullandı;

“Gerek kaynak ve gelir dağılımında gerekse kamusal hizmetlere erişimde temel belirleyici, bütçenin ve bütçe doğrultusunda yürütülen politikaların, toplumun her kesimini farklı bir şekilde etkilediğidir. Yapılan bütçe görüşmelerine toplumun farklı kesimlerinden; özellikle sosyal hizmete erişimi elzem olan kesimlerin temsilcilerinin davet veya dâhil edilmemiş olmasını açık bir eksiklik olarak görmekteyiz. Hazırlanan bütçenin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda çalışan emekçileri doğrudan ilgilendirdiği göz önüne alındığında; işkolunda örgütlü ve söz konusu alanda çalışan emekçilerin iradi temsilcisi olan sendikamızın bu görüşmelere dâhil ve davet edilmemiş olması aynı antidemokratik sürecin farklı bir boyutuna işaret etmektedir.

Derinleşen yoksulluk ve artan hak ihlalleri kıskacında, alanın emekçileri ve sosyal hizmete gereksinim duyan birey ve gruplar için söz konusu bütçe görüşmeleri her zamankinden çok daha fazla önem arz etmektedir. Kötü ekonomi politikaları ve uygulamaları neticesinde her geçen gün ağırlaşan yaşam koşulları toplumun bazı gruplarını daha kırılgan hâle getirdiği ortadadır. Tam da bu noktada yapılan bütçe görüşmelerinin duyarlılıkla ve kamusal sorumluluk bilinciyle yürütülmesini beklerdik. Ancak, gerek bütçe sürecinde izlenen usul gerekse bütçe içeriği bizlere açık bir şekilde gösteriyor ki, mevcut erk bu duyarlılık ve sorumluluktan uzak bir anlayışla hareket etmektedir.

Özenden ve dikkatten uzak bir şekilde hazırlanan 2025 ASHB bütçesi en genel hatlarıyla incelendiğinde; sadece aile kavramı içerisinde anlam ve önem kazanan kadınlar, korunmayan ve evrensel insani ölçütlerin çok altında yaşam ve gelişim standartlarına mecbur edilmiş çocuklar, hak ettikleri değeri ve refahı alamayan yaşlılar, özel önlemlerle desteklenmesi gerekirken ısrarla kamusal alandan uzaklaştırılan engelli bireyler bütçeden hak ettiklerini alamamaktadır. Tünelin ucundaki ışık gösterilerek siyasi emellere ve menfaatlere kurban edilen mülteciler, göçmenler ve sığınmacı bireyler ve halklarımız, iktidarın yanlış politikaları ile beslenen yoksulluk canavarının pençesinde bütçeden payını alamamaktadır.

Maalesef tablo karamsar ve bu tablonun mimarlarının 2025 yılı bütçe teklifinde sergilediği özensizlik ve sorumsuzluk ortadadır.

Tutarsız ve nitelikten yoksun ekonomi politikaları nedeniyle derinleşen yoksulluğa karşı kamusal sistemin en güçlü ve teşkilatlanma açısından en örgütlü bakanlığı olması gereken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ne yazık ki bu misyonundan çok uzak olduğu bütçe taslakları, harcamaları ve pratikleriyle aşikârdır. 2023 yılında TÜİK verilerine göre %64 olan, 2024 yılında %41,5 olması beklenen enflasyona karşın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na ayrılan bütçenin aynı oranda artmadığı görülmektedir. Bu durum açıkça göstermektedir ki, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bütçe taslağının halktan yana değil tamamen siyasi ve iktisadi saiklerle tasarlandığını göstermektedir.

2025 bütçesinde hak ettiğini alamayan dezavantajlı kesimlere yakından bakalım:

Engelli ve Yaşlı Hizmetleri

Türkiye nüfusunun yaşlanma eğiliminde olduğu ve her geçen gün yaşlı nüfusun artmakta olduğu bilinmektedir. 2023 yılı TÜİK verilerine göre ülke nüfusunun %10,2’si 65 yaş ve üstü yaşlılardan oluşmaktadır. Bu alanda uygulanması gereken temel politikanın ‘yaşlı bireylerin toplum içerisinde desteklenmesi ve izlenmesi’ olması gerekirken bu politikaların ve perspektifin iktidarın hazırlamış olduğu bütçede yer almadığını görmekteyiz. İktidarın mevcut bütçede yaşlılara yönelik kurumsal bakım hizmetleri kapasitesini ciddi anlamda düşürdüğü görülmektedir.

2023 planlanan ve gerçekleşen ile 2024 yılı için planlanan ‘huzurevleri ve yaşlı bakım rehabilitasyon merkezlerinden hizmet alan yaşlı birey sayısı’ verilerine bakıldığında hazırlanan bütçenin Türkiye’deki mevcut tablo ve demografik eğilimlerle ne denli orantısız olduğu görülecektir. Yaşlı bakım alanında kamu eliyle yürütülmesi gereken bakım hizmetleri eksik ve aksak yürütülmektedir. Nitekim ülkenin tamamında kamuya ait 168 huzurevi varken, özel huzurevi sayısı 270 civarındadır. Kamuya ait huzurevlerinde bakılan yaşlı sayısı planlanan sayının altında kalarak 14.800 olarak gerçekleşmiştir.

Huzurevi hizmetinin ücretsiz olması gerekirken, bunun aksine oda ücretlerine %300 civarı zamlar yapılmış ve yaşlının cebindeki son kuruşa da göz dikilmiştir. Ülke nüfusunun her geçen yıl yaşlandığı ve yaşlıların bakım ihtiyaçlarının artacağı kesin olmasına rağmen ASHB Bakanlığı bu gerçeği görmezden geliyor ve 3 yıllık planlamada bakılacak yaşlı sayısını yıl bazlı olarak sadece 50 kişi artırmayı teklif edebiliyor.

Yaşlı bireylerle ilgili bütçede yer alan bir diğer husus ise ‘ücretsiz seyahat izni kapsamında’ gelir desteği verilen araç sayısıdır. 2023 yılında 17.526 araç yaşlıların ücretsiz seyahati için devletten gelir desteği alırken, bu sayı 2024 yılı bütçesinde 18.900 olarak gerçekleşmiş ve 2023 yılı hedeflerinin bile gerisinde kalmıştır. Yapılan 3 yıllık bütçe planlamasında yine yıl bazlı 100 araçlık bir artış planlanmıştır. Yani mevcut iktidar, ülke nüfusu içerisinde sayısı 9 milyonlara ulaşan yaşlılara bütçeden gerekli ve yeterli kaynağı aktarmaktan imtina etmektedir.

Yine ülke nüfusunun yaklaşık %12’sine tekabül eden özel gereksinimli bireyler de bütçeden hak ettikleri payı alamamaktadırlar. ASHB’nin 2025 bütçe planında engelliler neredeyse yok sayılmıştır. Öyle ki 2024 yılında engelli aylığı bağlanan kişi sayısının 2025 yılında 14.500 kişi azaltılması planlanmıştır. Engelli bireylerin ihtiyaçlarını ve gereksinimlerini ortadan kaldıracak bir politika üretmeden yok sayma dışında bu hedef nasıl gerçekleştirilebilir?

Yine kurum bakımına ihtiyaç duyan engelliler için sadece 2024 yılı itibarıyla 106 resmi bakım merkezi varken, bu sayının 2025 bütçe planında sadece 1 adet artırılması planlanmıştır. Desteklenmesi gereken engelli bireylerin toplumsal yaşamın istedikleri her alanında etkinlik gösterebilmelerinin önündeki en büyük bariyeri maalesef iktidarın mevcut sosyal politikaları teşkil etmektedir.

Şöyle ki engelli bireylerin kentsel-kamusal alanda en çok zorluk yaşadıkları durumların başında gelen ulaşım ve erişilebilirlik meselesi oldukça büyük önem arz etmektedir. Kentsel mekânlarda ve kamusal alanlarda engelli bireyler için erişilebilirlik hâlâ can yakan bir sorun olmaya devam etmektedir.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sorumluluğunda bulunan erişilebilirlik denetimlerinin ve izlemelerinin 2023 ve 2024 yıllarında planlanan ve gerçekleştirilen denetim sayılarına bakıldığında, bakanlığın bu konuya ne denli ciddiyetsiz ve özensiz yaklaştığı rahatça görülecektir. Engelli dostu kentlerin inşasında ASHB üzerine düşeni yapmamaktadır. Nitekim 2025 yılı için de aynı özensizlik ve sorumsuzluğun devam ettiği bütçe raporundaki planlamalarda aşikârdır.

Bunun yanında engelli bireylerin istihdamında da geçen yıllarda planlananın bile altında kalındığı yine verilerle ortaya konmuştur. Buna karşın 2025 yılı bütçesinde de bu durumun aynı şekilde devam edeceğinin parametreleri mevcuttur.

AKP iktidarının uzun süredir sosyal yardımı hak olmaktan çıkardığını, yardım/lütuf ve bağımlılık ile oy ilişkisi bağlamına yerleştirdiğini vurguluyoruz. Sosyal yardımlar, yoksulluğu sürdürme, yoksullaştırılan emekçileri iktidara bağımlı hâle getirme politikasının bir aracı olarak kullanılmaya devam edilmektedir. Tam da bu amaç doğrultusunda, ASHB’nin 2025 yılı bütçesinde en büyük payı 219.723.130.000 TL ile yoksullukla mücadele ve sosyal yardımlaşma kalemi almaktadır.

Uzun yıllardır sosyal hizmetlerde ana kalemin giderek artan şekilde bu biçimde kurulan bir sosyal yardımdan oluşması da temel itirazlarımızdan birini oluşturuyor. Sosyal yardımların düzenli olarak artması, ihtiyaç sahiplerinin sosyal hizmet, istihdam, eğitim, sağlık gibi en temel hizmetlere erişimini artırmayı hedefleyen etkin politikaların olmamasının sonucudur. Günümüzde yoksul kategorisindeki işsizlere ek olarak “çalışan yoksullar”, yani iş bulabildikleri hâlde yoksulluktan kurtulamayanlar da ekleniyor. Formel istihdamdakilerin hak kayıpları, çok büyük bir kayıt dışı/enformel sektörün varlığı ve istihdamda güvencesizlik ve süreksizlik bu eğilimi beslemekte, işsiz yoksulluğunun yanına, artık oran olarak düşük gözükse de mutlak çalışan sayısının büyüklüğü düşünüldüğünde çok önemli bir kitle hâline gelen çalışanların yoksulluğu eklenmektedir.

Yine bakanlık verilerine göre sosyal yardım alanların büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktadır. Ayrıca sosyal yardımlar içinde önemli bir yer tutan bakım hizmetlerine ayrılan ödenekte de ağırlık, kadın emeğine dayanan yaşlı, engelli ve çocuk bakımı ödenekleridir.

Sadece bu durum bile uygulanan ekonomik politikalar sonucu yoksullaştırılan halka, iş olanağı yaratacak politikalar yerine bağımlılık ilişkisini güçlendiren yardım politikalarının esas alındığını göstermektedir. Oysa yardım esaslı değil, hak temelli sosyal hizmetlerin sunulması gerekmektedir.

GENEL TALEPLERİMİZ

1 - Bütçe, sivil toplum ve emek örgütlerinin de katılımı ile yapılmalıdır.
2 - Sosyal hizmetler hak temelli sunulmalı ve iktidar ile sosyal hizmetler arasında tahakküm veya yeniden üretici bir ilişki kurulmaması sağlanmalıdır.
3 - Ülkemizin de tarafı olduğu Avrupa Sosyal Şartı ile tanımlanan ve güvence altına alınan temel haklar (barınma, sağlık, eğitim hakkı, işçi hakları, tam istihdam, eşit işe eşit ücret, doğum izni, sosyal güvenlik, yoksulluk, sosyal dışlanmaya karşı koruma, seyahat ve herhangi bir ayrımcılığa tabi tutulmama) kesintisiz bir şekilde kullanıma açılmalıdır.
4 - Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi temel alınarak iç mevzuatın ve uygulamaların düzenlenmesi, bazı maddelerdeki çekincelerin derhal kaldırılması sağlanmalıdır.
5 - Sosyal hizmet alanlarındaki politikalar, sorunları çözmeye odaklı, iktidarın siyasi çıkarlarından arındırılmış ve kapsamlı olmalıdır. Bu alanda yapılacak planlamalarda ekonomik tasarruf ya da kesinti düşünülmemeli, ihtiyaca göre bütçe ayrılmalıdır.
6 - Sosyal yardımlarda bir bağımlılık ilişkisi yaratma, rant ve siyasi çıkar hedefi kaldırılmalıdır. Yardım alan vatandaşlara şantaj, tehdit gibi söylem ve uygulamalardan vazgeçilmelidir.
7 - Bütçe; salgın, deprem, sel gibi olağanüstü dönemler göz önünde bulundurularak hesaplanmalı, ekonomik krizleri ve yoksulluğu önleyici tedbirler alınmalıdır.
8 - Ülkemizde bulunan göçmen, mülteci ve sığınmacılara yönelik ayrıca sosyal politikalar geliştirilmeli ve daha insani yaşam koşullarını sağlayacak şekilde yeterli bütçe ayrılmalıdır.
9 - Ülkemizde büyük bir sorun hâline gelen uyuşturucu vb. madde kullanımının artması, özellikle bunların küçük yaştaki çocuklara kadar inmiş olmasına yönelik gerekli tüm tedbirler alınmalı ve buna dair önleyici politikalar geliştirilmelidir.
10 - Kadına ve çocuğa yönelik şiddete ilişkin önlemlerin alınması için yeterli bütçe ayrılmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmeli, CEDAW ve 6284 sayılı kanunun gerekleri yerine getirilmelidir.
11 - Toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren bütçe görüşmelerinde sivil toplum örgütlerine, işkolunda örgütlü ve söz konusu alanda çalışan emekçilerin iradi temsilcisi olan sendikalara yer verilmelidir.”