TMMOB Eskişehir İKK Kadın Çalışma Grubu Adına konuşan Dr. Ayşe Aydan Barut şu ifadeleri kullandı;

"25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabel Kardeşlerin katledilişinin yıl dönümü olduğu kadar, kadınların şiddete, ayrımcılığa ve eşitsizliğe karşı verdikleri mücadelenin de sembolüdür. Ülkemizde kadınlar, bu mücadeleyi yalnızca fiziksel şiddete karşı değil, ekonomik, psikolojik, cinsel şiddet olmak üzere şiddetin tüm boyutlarına karşı sürdürmek zorunda bırakılmaktadır.

Kadınlar olarak yaşam hakkımızın tehdit altında olduğu bir ortamda, şiddetin çok boyutlu yapısını görüyor ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının bu mücadelede en kritik adım olduğunu savunuyoruz.

Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümleri giderek artmakta ve kadınlar çoğunlukla en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülmektedir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre; İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı 2011 yılında 121 kadın hayattan koparılmış, 2024 yılının ilk on ayında ise 343 kadın. Şüpheli ölümler ise bir o kadar can yakıcı ve belirsizliğini hâlâ korumaktadır. Öldürülen kadınlar birer sayıdan ibaret değil; yaşam hakları ellerinden alınmış birer insan ve kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin geldiği noktayı bizlere gösteriyor. Son dönemde sadece kadınlara değil çocuklara yönelik şiddet eylemleri ve cinayetlerin de ürkütücü boyutlara ulaşması toplumu derinden etkileyen bir diğer önemli konu.

İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede imzanın çekilmesi, nafaka, soyadı ve 6284 sayılı Kanun’a yönelik değişiklik talepleri ile yapılan saldırılar, kadınların kazanılmış haklarının ellerinden alınması yönünde büyük bir tehdit iken, cezasızlık politikaları, “iyi hal” ve “haksız tahrik” indirimi ile faillerin cesaretlendirilmesi, adaletin yerini bulmaması toplumsal güveni zedelemekte ve şiddeti artırmaktadır.

Yaşanan ekonomik kriz, kadınları işsizliğe, kayıt dışı, güvencesiz ve düşük ücretlerle çalışmaya ve ekonomik şiddete daha açık hale getirmekte, yaşadıkları şiddet döngüsünden kurtulmalarını zorlaştırmaktadır.

CEDES Projesi gibi uygulamalarla laik eğitim anlayışından uzaklaşılmakta, pedagojik yeterliliği olmayan kişilerin eğitim sistemine dahil edilmesi, tasarruf tedbirleri gerekçe gösterilerek taşımalı eğitimin kaldırılması, kız çocuklarının eğitime erişimini engellemekte ve onları dezavantajlı bir konuma getirmektedir. Bu durum; kadınları eğitim, çalışma hayatı ve toplumsal yaşamdan uzaklaştırarak “ideal eş ve ideal anne” olarak sadece aile içinde dört duvar arasında görmek isteyenlerin, kadını erkeğin eşiti olarak kabul etmeyenlerin geliştirdikleri ve uygulamak istedikleri politikalardır.

Her tür şiddetin karşısındayız. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa tam anlamıyla uygulanmalı, şiddet faillerine cezasızlık politikalarına son verilmeli, kadın istihdamını artıracak, eşit işe eşit ücret sağlayacak ve kadınların ekonomik bağımsızlığını güçlendirecek politikalar hayata geçirilmelidir. Laik, bilimsel ve eşitlikçi bir eğitim sistemi yeniden inşa edilmeli, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitim müfredatına dahil edilmelidir.

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kitlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?”

Bu yüzden kadına yönelik şiddetin her türüne karşı çıkmak, yalnızca kadınların değil, tüm toplumun sorumluluğudur. TMMOB’lu kadınlar olarak, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için mücadele edecek, mücadele eden kadınların yanında olmaya devam edecek, kadınların yaşam hakkını savunacak her türlü yasal ve toplumsal düzenlemenin takipçisi olacağız.

Kadınların eşit, özgür ve şiddetsiz yaşam hakkı kırmızı çizgimizdir.

Kadın mücadelesi kazanacak!
Yaşasın Kadın Dayanışması!"