Kimi diziler vardır, sadece bir hikaye anlatmaz; ruhunuzu sarar, derinlere dokunur. "Gassal" da işte tam böyle bir yapım.

Ölüm gibi kaçınılmaz ve soğuk bir gerçeği, izleyicinin yüreğine işleyen bu dizi, yalnızca bir izleme deneyimi değil, bir içsel yolculuk sunuyor. Sosyal medyada yorum takip etmeyi severim.

Bir izleyici, “Kendi yalnızlığımız yetmiyormuş gibi bir de Baki’nin yalnızlığına dalak böbrek bıraktık…” diyerek, karakterin derin hüznüne ortak olmuş. Baş karakter Baki, ölü yıkayıcılığı mesleğiyle yaşam ve ölüm arasındaki çizgide yürürken yalnızlığı, sessizliği ve korkularıyla izleyiciyi sarsıyor. Öyle ki bir başka izleyici, "Hiç derdim yokmuş gibi gidip Gassal izledim. Bir süre bu sahnenin etkisinden çıkamayacağım gibi…" sözleriyle dizinin yarattığı yoğun duyguları dile getiriyor.

Dizi yalnızca ölümün soğuk yüzünü değil, yaşamın sıcak nefesini de hissettiriyor. "Ölümle ilk çocukken annesiyle tanışmış Baki, çırağına iş öğretirken 'bebek yıkar gibi' diye tarif ettiğinden olsa gerek bebeklere hiç dokunmamış, çünkü bebek yeni bir nefes ve hayattır..." Bu yorum, yaşam ve ölüm arasındaki keskin ama duygusal geçişi ne kadar güçlü bir şekilde yansıttığını ortaya koyuyor.

Bazıları için bu dizi bir turnusol kağıdı olmuş. Bir izleyici şöyle diyor: "Sabah akşam hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanların linç ettiği bu yapım, uzun zamandır bir konuyu bu kadar temiz ve içselleştirerek anlatan nadir bir eser." Dizinin, "Ağızların tadını kaçıran ölümü sıkça anın" hadisini hikayeye işleyişi izleyiciyi hem düşündürüyor hem de derinden etkiliyor.

Ve Ahmet Kural… İzleyiciler, oyunculuğu için adeta ayakta alkış tutuyor.

"Gassal", yalnızca bir dizi değil; bir ayna. Herkes bu aynada kendi faniliğini görüyor, kendine dönüp şu soruyu soruyor: “Ölünce beni kim yıkayacak?” Hayatı sorgulatan, ölümle barıştıran ve insanın derinliklerine dokunan bu yapım, hafızalarda ve yüreklerde uzun süre yer edecek.