Eskişehir Demokratik Kadın Platformu adına konuşan Senem Çelik şu ifadeleri kullandı;

"Eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşamı birlikte kuracağız. Minerva, Maria-Teresa, Patria Mirabal kardeşler… Yani namı diğer Kelebekler…

31 yıl süren bir diktatörlüğe karşı direniş ve mücadeleyi örgütleyen kız kardeşler, her yıl 25 Kasımlarda Dominik’ten ışık tutuyorlar yolumuza.  Onların yaktığı ateş 64 yıldır Türkiye’de ve dünyada kadınların elinde büyüyor, mücadelemizi ve dayanışmamızı örüyor.

Dünyanın her yerinde yoksulluğa, baskıya, eşitsizliğe, savaşa, şiddete ses çıkaran; hayatı her gün yeniden üreten; sınır tanımayan, dil tanımayan, renk tanımayan biz kadınlar… Eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşamı hep birlikte kuracağız.

Bu senenin 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne geldiğimizde de geçtiğimiz yıldan bu yana kadınların ve LGBTİ+’ların payına daha çok şiddet, yoksulluk, baskı düştüğünü görüyoruz. Sadece bu yılın ilk 10 ayında 371 kadın erkek egemen sermaye düzeni tarafından öldürüldü, en az 207 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Kadın ve çocuk cinayetlerinin vahşet seviyesi artıyor. Sermaye ve onun temsilcisi AKP iktidarı kadınları aldığı cenderede sıkıştırmak, şiddetin bin bir türlüsüne ses çıkarmaz hale getirmek için elinden geleni ardına bırakmıyor. İktidar, bir yandan ekonomi politikalarıyla hâlihazırda esnek ve ucuz olan kadın emeğini daha da esnekleştirip güvencesizleştirirken, bir yandan da medeni haklar gibi en temel haklara saldırı düzenliyor. Kadınlar her gün açlık ve vahşete varan şiddetin oluşturduğu bir kara deliğe daha fazla çekiliyor. Bir yandan kazanılmış haklara saldırılırken diğer yandan kadınlara dönük her türlü şiddet cezasızlıkla ödüllendiriliyor.

En çok kadınlar ve çocuklar savaşların mağduru oluyorlar. Filistin’de, Lübnan’da ve Rojava'da yaşanan katliamlar Türkiye’de muhalif sesleri hizaya getirmenin yöntemi olarak kullanılıyor. Suriye ve Rojava'da IŞİD barbarlığına karşı savaşan, Ortadoğu halklarının ve tüm Dünya'yı Işid teröründen kurtaran Rojavalı kadınlar bugünde işgalci devletlere karşı direnerek tüm dünya kadınlarına tarihsel bir örnek olmaya devam ediyor. Topraklarımızda kadınları katleden erkek egemen sermaye devleti kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele gününde dahi Rojava'da sivil yerleşim alanlarına yönelik saldırısına devam ediyor ve kadın düşmanı yapısını bir kez daha gün yüzüne getiriyor. Filistin’de, Lübnan’da Rojava’da savaşlara ve yıkıma karşı direnen kadınların mücadelesi mücadelemizdir.  

Savaş atmosferi arttıkça şiddet ortamı, güvenlik kaygısı artıyor. Bu toz bulut ortamda halkın iradesi gasp ediliyor belediyelere kayyumlar atanıyor. Meclis’te 2025 yılı bütçesi tartışılmaya başlandı. Eğitim, güvenlik, sağlık gibi en temel kamusal haklara erişmekte güçlük çeken işçi ve emekçi kadınlar açısından bu bütçe daha fazla sefalet anlamına gelirken onların emeğini sömürerek kendisini var eden sermayeye servet vaat ediyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 8 başlıktan oluşan bütçesinde kadının güçlendirilmesi 7’nci sırada yer alıyor, bütçeden kadın başına günlük sadece 38 kuruş düşüyor! Tasarruf tedbirleri adı altında kamusal hizmetlere ayrılan bütçe daraltılıyor. Ücretsiz ve nitelikli kamu hizmetlerinin yokluğu yine en çok kadınları etkiliyor.

Yoksulluk arttıkça şiddet büyüyor. Çalışan kadının parasına el koyma, çalışmak isteyene izin verilmemesi gibi ekonomik şiddet örnekleri artıyor. Kadınlar şiddet gördükleri ilişkilerden kurtulmak için adım atamıyor. Boşanabilen kadınlar da ödenmeyen nafakalar, artan barınma, gıda ve eğitim masrafları yüzünden çaresizliğe, şiddetin olduğu evlere itiliyor. Bir cesaret adımını dışarı atan kadınlar en kötü çalışma koşullarına, en hukuksuz uygulamalara boyun eğmek zorunda bırakılmak isteniyor.

Genç kadınlar, özellikle toplumsal baskının ve geleceksizlik duygusunun en ağır etkilerini hissediyor. Ekonomik kriz, eğitimsizlik ve işsizliğin kadınlar üzerindeki etkisi derin. Üniversite okuma hayaliyle KYK yurtlarına yerleşen genç kadınlar, kimi zaman yurtlardaki baskıcı ve kötü koşullarla karşılaşıyor, kimi zaman da kalacak güvenli bir yer bulamıyor. Bu durum, genç kadın intiharlarının artışındaki önemli sebeplerden biri olarak öne çıkıyor. Yine üniversitelerde kadın kulüpleri kapatılıyor. Üniversiteli kadınlar baskı politikalarına ses çıkardıkları için soruşturmalarla, uzaklaştırmalarla sindirilmeye çalışıyor. Son yıllarda eğitim sisteminde artan dinselleştirme politikaları, kız çocuklarını erken yaşlardan itibaren baskı altına alıyor. Karma eğitimin kaldırılmasına yönelik talepler, okullarda dini vakıfların faaliyetleri ve müfredatta yer alan cinsiyetçi ifadeler, kadınların toplumdaki konumunu daha da zayıflatıyor.

Her gün sistematik şiddetin, ayrımcılığın ve nefretin gölgesinde yaşamaya mahkûm edilen LGBTİ+’ların bedenleri, kimlikleri ve aşkı; devletin ve medyanın hedef gösterme politikalarına maruz bırakılıyor.

Şiddetin önlenmesi için gerekli mekanizmaların işletilmesinin ancak eşitsizliği derinleştiren politikaların karşısında mücadelemizi ve dayanışmamızı büyüterek sağlanabileceğini biliyoruz. İşte bu yüzden; bugün, kadınların yıllardır maruz kaldığı baskı, sömürü ve şiddete karşı direnişin simgesi olan 25 Kasım’da, bir kez daha haykırıyoruz: Şiddetin her türlüsüne karşı susmuyoruz, boyun eğmiyoruz!

Kadın cinayetlerini durduracak etkili yasal düzenlemeler ve bu yasaların kararlılıkla uygulanması için

İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi, 6284 sayılı yasanın etkin bir şekilde uygulanması için,

Kadınların ekonomik, sosyal ve siyasi alanlarda eşit katılımını sağlayacak politikaların geliştirilmesi için,

Şiddet mağduru kadınlara ücretsiz ve erişilebilir destek hizmetlerinin sunulması için mücadeleyi büyütüyoruz.

Kadınların eşit, özgür ve şiddetsiz bir dünyada yaşama hakkı, ertelenemez ve pazarlık konusu edilemez. Sesimizi yükseltmeye, dayanışmamızı büyütmeye devam edeceğiz!

Şiddete karşı mücadele, ancak tüm kimliklerin özgürlüğüyle mümkündür. Toplumu kutuplaştırarak kendi iktidarlarını sağlamlaştırmaya çalışanların, "kutsal aile" maskesi ardına sığınarak şiddeti meşrulaştırmasına izin vermeyeceğiz.

25 Kasım, bir yas günü değil; bir mücadele günüdür. Hayatlarımız, haklarımız ve özgürlüğümüz için, örgütlü gücümüzle karanlığı yırtacağız.

Yaşasın kadın dayanışması! Yaşasın özgürlük ve eşitlik mücadelemiz!