AK Parti'nin hükümet ettiği ilk yıllarda "Sağlıkta Dönüşüm" adı altında bir uygulama başlatıldı. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı tek çatı altında birleştirildi.
Vatandaşlar, ayrım yapılmaksızın istedikleri hastanede muayene ve tedavi olabilecek hale geldi. Ayrıca istedikleri eczaneden de ilaçlarını alabileceklerdi. Başlangıçta bu durum halkı oldukça memnun etti ve izleyen ilk seçimde, AK Parti'nin oy oranı kendilerinin de kabul ettiği gibi 10 puan arttı. Ancak zamanla bu uygulama aksamalara uğradı ve son yıllarda iflas etti. Günümüzde devlet hastanelerinden randevu almak çok zorlaştı, hatta neredeyse imkânsız hale geldi. Eczanelerden ilaç alırken yapılan ek ödemeler ciddi boyutlara ulaştı; üstelik birçok ilaç da bulunamıyor. Devlet hastanelerinde performans sistemiyle sağlık personelinin ek ödemeleri artırıldı. Ancak bu sistem, "ne kadar çok muayene ve ameliyat yapılırsa o kadar çok gelir elde edilir" anlayışını beraberinde getirdi. Bu durum, muayene ve ameliyat sayılarını artırırken SGK'nın giderlerini katladı ve gereksiz tetkik ya da ameliyat yapıldığına dair şüpheleri gündeme getirdi.
Şehir hastaneleri ise başlı başına devlet ve vatandaş bütçesine ağır bir yük getirdi. "Cebimizden 5 kuruş çıkmayacak" denirken torunlarımıza kadar 25-30 yıl borçlandık. Hasta garantili anlaşmalarla özel şirketlere borçlanıldı. Ayrıca yemek hizmetleri, MR, tomografi, fizik tedavi ve kafeterya gibi hizmetler de hastaneyi inşa eden şirketlere verildi. Bu hizmetler için de devlet, şirketlere ödeme yapıyor. Bir an önce şehir hastanelerinin kamulaştırılması, müteahhitlerle yeniden sözleşme yapılması ve bu yükten kurtulmamız gerekiyor.
Aile hekimliği, kuruluş aşamasında güzel bir uygulama gibi göründü. İnsanlar önce aile hekimine başvuracak, gerekirse devlet hastanesine sevk edilecekti. Böylece bugün devlet hastanelerinde gördüğümüz kalabalıklar oluşmayacaktı. Ancak bu uygulama hayata geçirilemedi. Bunun sebebi, oy kaygısıydı. "Vatandaşı sevk etmezsen ya da zorluk çıkarırsan oy kaybedersin" korkusu nedeniyle sistem işlevsiz hale geldi. Aile hekimleri, maalesef sadece reçete yazar durumda kaldılar. Son günlerde yeni bir yönetmelik çıkarıldı. Buna göre, antibiyotikleri ve ağrı kesicileri çok fazla yazan aile hekimlerinin maaşları eksik ödenecek. Ayrıca, aile hekimine kayıtlı olup da ona uğramadan başka hastanelere gidenlerin sayısına göre de aile hekimlerinin gelirleri azaltılacak. Bu düzenleme açıklanırken "hem aile hekimleri hem de vatandaşlar çok memnun olacak" deniyor. Ancak aile hekimliği devam edecekse, özel sektör anlayışından uzaklaşıp kamu yararını ön planda tutan bir yaklaşımla sürdürülmelidir.
Özel hastaneler konusuna gelince, SGK anlaşmaları olumlu bir adım. Hatta özel muayenehanelerle de anlaşma yapılabilir. Ancak devletin ödediği rakam o kadar düşük ki özel hastaneler vatandaşlardan bunun kat kat fazlasını talep ediyor. Bu da SGK anlaşmalarını anlamsızlaştırıyor. Ayrıca, son günlerde yaşadığımız yenidoğan skandalı gibi yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalar için SGK'nın günlük 8.000 TL ödeme yapması da suistimale açık bir durum yaratıyor.