Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şubesi Sosyal Çalışma Kurullarından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Hülya Çiftçi şu ifadeleri kullandı;

 “Bir toplum cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurun sonucudur.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

Kadınlarımız yıllar içinde, sahip oldukları birçok hak ve kazanımları ile başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere yasal güvencelerini de kaybetme gerçeği ile karşı karşıya kalmışlardır.

Atatürk döneminde, Aydınlanma Devrimleri ve özellikle 1926 Türk Medeni Kanunu ile kadınların hak ettikleri değeri görebilmeleri ve layık oldukları yaşam standartlarına kavuşabilmeleri için ailede, eğitimde, istihdamda ve siyasette çok değerli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Türk Kadını; birçok Avrupa ülkesinden yıllar önce seçme seçilme hakkına kavuşmuş, eğitimden sağlığa, adaletten dış politikaya ve ekonomiye her alanda sosyal yaşamda yerini almıştır. Bu gerçeklerden hareketle, “Türkiye Cumhuriyeti öncelikle bir Kadın Devrimidir” dense yeridir.

Dünyanın ilk Kadın Mitinglerinden birinin emperyalist işgale karşı 10 Aralık 1919’da 3 bin kadınımızın katılımıyla Kastamonu’da yapıldığını, kadınlarımızın Milli Mücadele’ye yaptıkları insanüstü katkıyı, canları pahasına verdikleri emeği hiç unutmayan Atatürk, tam anlamıyla inançlı ve samimi bir kadın hakları savunucusu, kadın – erkek eşitliğine inanan tarihin en büyük devrimcisidir. “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!” diyerek kadının insan olarak eşitliğinin altını çizmiş, “Dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim’ diyemez.” sözleriyle de onları yüceltmiş, onurlandırmış, haklarını teslim etmiştir.

Atatürk ilke ve devrimlerinden uzaklaşmanın, Cumhuriyetimiz ‘in kuruluş ayarlarını terk etmenin, devletimizin hamurundaki namus mayasını eksiltmenin, akıl ve bilim yolunu reddetmenin bedelini başta kadınlarımız, Ulus olarak çok ağır ödüyoruz.
Ama ne yapılırsa yapılsın; ülkemizde ve dünyada çok güçlü ve örgütlü bir kadın dayanışması, direnci vardır. Bu dayanışma ve direnç, cinsiyetçi ön yargıları ve eşitsizlikleri aşmak konusunda dünden bugüne inançla ve inatla yoluna devam etmektedir, edecektir.
8 Mart sadece bir anma ve kutlama günü olarak değil, kadınlarımızın ülkemizde ve dünyada bulundukları yeri sorgulama fırsatı olarak da değerlendirilmelidir.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak devlet ve millet olarak kadına saygıyı içselleştirdiğimiz bir yıl olmasını diliyor, çarenin Yeniden Atatürk Cumhuriyeti olduğunu yineliyor, Tüm kadın emekçilerimizi saygıyla anıyor ve selamlıyoruz.

“Kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”  söyleminden aldığımız görev ile ebedi liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde, Yaşasın Tam Bağımsız Ve Gerçekten Demokratik Türkiye.”