Saadet Partisi Eskişehir İl Kadın Kolları Başkanı Nesrin Kuz şu ifadeleri kullandı;

“Bu programın amacı, yaptıkları çalışmalarla örnek olan, kişiliği ve hayatı ile yol gösteren, azim, inanç, fedakârlıklarıyla ilham veren kadınlarımıza teşekkür etmek; yanı sıra, hayatın tüm alanlarında yer alan ve varlıklarıyla değer katan bütün kadınlarımızın da yanlarında olduğumuzu göstermektir.

Kadın toplumun inşasında büyük pay sahibidir. Anne olarak, öğretmen, doktor, mühendis, gazeteci, yazar-çizer, bilim insanı olarak; fabrikada işçi, tarlada köylü, pazarda esnaf; ticaret erbabı, iş kadını, yönetici olarak; toplumun her alanında çalışan, üreten, iradesini kimsenin etkisinde kalmadan, her türlü baskının dışında, özgür ve özgün şekilde ortaya koyan kadınlar, daha güzel bir yarını şekillendirecek en önemli unsurdur.

Sahip olduğu özelliklerin farkında olan ve bu potansiyelini iyinin, güzelin, faydalı ve doğru olanın gerçekleşmesi için kullanan kadın, dünyayı imar eder, medeniyeti inşa eder, toplumu ihya eder.

Adaletin hâkim olduğu gelişmiş bir toplum için kadınların etkinlik alanlarının genişletilmesi; eğitim, istihdam, sağlık, siyaset, hukuk vb. alanlarda eşit fırsat ve olanaklardan faydalanabilmeleri büyük önem taşımaktadır.

Türkiye; kadınların, çocukların, gençlerin ve bütün vatandaşlarının geleceğe umutla baktığı, toplumsal barış ve huzurun tesis edildiği, insan onuruna yakışır bir yaşam tarzının hüküm sürdüğü, mutlu bir ülkeyi hedefliyoruz. Tarihe baktığımızda da görüyoruz ki ülkemizin gelişmesinde kadınlarımızın büyük katkıları olmuştur. Bu yüzden, kadının eğitimini, sağlığını, sosyalleşmesini ve üretime katılmasını sağlamak, bunların önündeki engelleri kaldırmak, aslında hem bireye hem de topluma yapılan en büyük yatırımdır.

Elbette, sağlık hizmeti ve nitelikli eğitim, itibarlı, güvenli ve onurlu bir yaşam, kamu hizmetlerine ve kaynaklarına eşit erişim, kadın-erkek her insanın en doğal hakkıdır. Ancak hâlâ ülkemizde, kadın daha doğarken sosyal yapının önyargılarına muhatap olmakta; eğitimi, sağlığı, istekleri, umutları toplumda ikinci planda tutulmaktadır. Dahası, ekonomik, sosyal, siyasal ve akademik alanda maddi-manevi türlü zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır.

Bugün kadınların en büyük problemi geçim sıkıntısıdır. Doğal olarak çalışmak zorunda kalan, bilgi birikimini ve tecrübesini üretime dönüştürmek isteyen kadınımız, "çalışma hayatı" içinde büyük zorluklar yaşamaktadır ve çoğu zaman değersizleştirilmektedir. Evine gelir getirebilmek için, ağır şartlarda, uygun olmayan zaman ve zeminde, sosyal güvenceden mahrum statüde ve ucuz iş gücü olarak çalışmak durumunda kalmaktadır. Çıkarılan yasalar ve iyileştirmeler olsa da, bu yasaların uygulanmasındaki keyfilik ve denetimsizlik, özellikle özel sektör başta olmak üzere birçok alanda büyük mağduriyet oluşturmaktadır.

Çalışan kadının şartlarını eşitlik ilkesinden ziyade adalet ilkesi ile düzenlemek devletin asli vazifesidir. Özellikle düşük ücret ile çalışan kadınların, sorumlu oldukları çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerinin, devlet tarafından "sosyal devlet" anlayışıyla karşılanması hususunda da gerekli düzenlemelerin yapılması atılacak önemli bir adımdır. Başka önemli bir gerçek daha var: Üreten insan mutludur. Ancak üretimin karşılığı sadece para ile ölçülmemelidir. "Çalışıp para kazanıyorsa değerlidir" yargısı, tüm hayatını ailesine ve çocuklarına adayan ve bunu tercih eden "ev hanımı"nı değersizleştirmektedir. Hâlbuki her kadın, evinde de, çalışma alanında da ülkesine büyük katkılar sunmaktadır.

Kadın, yaratılışı gereği annelik vasfı ile toplumu oluşturan en önemli unsurdur. Bu nedenle kıymetli ve önemli sorumlulukları vardır. İlk mürebbiyedir. Yapıcı, onarıcı, toparlayıcı ve koruyucu özellikleri ile ailenin bel kemiğidir. Bu yüzden, geleceğimizi şekillendiren ve evde ağır işçi olarak çalışan kadınların, ev hanımlarının "özlük haklarının verilmesi" için yapılacak düzenlemeler bir lütuf değil, en doğal hakkın teslimidir. Kadın intihar ve cinayetleri, şiddet ve istismar vakaları, bu memleketin en derin yaralarıdır. Bu konuda en yüksek hassasiyeti göstermek hepimizin insanlık vazifesidir. Tek bir kadının, bir insanın uğradığı zulmün karşısında ayağa kalkmak, öncelikle inancımızın gereğidir. Kişinin "hayatı" hiç kimsenin tekelinde değildir. Ve fiili duruma ceza, en üst seviyeden verilmelidir.

 Bugün dünyanın dört bir yanında; çocuklarıyla savaşın ortasında hayatta kalma ve özgürlük mücadelesi veren, zor şartlar altında çalışarak yaşam mücadelesi veren, uğradığı haksızlık karşısında hukuk mücadelesi veren, esaret altında hayat mücadelesi veren tüm kadınlarımızın yanında olduğumuzu tekrar ifade etmek istiyorum. Gayretimiz ve mücadelemiz adil ve yaşanabilir bir dünya için. Amacımız, başta Türkiye’deki insanlar olmak üzere tüm insanlığın "saadetidir." Bugün insanlık, "hak ve adaletin hâkim olduğu yeni bir dünyanın" hayali ve ihtiyacı içindedir. Böyle bir dünyanın kurulumu için kadınlar olarak en üst seviyede sorumluluğa sahip olduğumuzun bilincinde olarak, devletin ve sivil toplumun, iş ve sosyal yaşamda, kadını ve toplumu önceleyen ve destekleyen her türlü çalışmasını büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz.

Bugün kadını yazılı, görsel ve sosyal medyada reklamın ve tanıtımın bir unsuru, Şiddetin ve tacizin bir mağduru olmaktan çıkarıp, Çalışan, düşünen, öğreten, iyileştiren, güzelleştiren, ilham veren yanının görünmesine, Bilimin, sanatın, ekonominin, eğitimin, huzur ve barışın, sevginin öznesi olarak ülkemizin yarınlarına katkısının desteklenmesine hepimizin ihtiyacı var. Bu açıdan, kadınlarımızın başarılarıyla buluşmak için, sadece 8 Mart’ın değil, her günün değerli olduğuna inanıyoruz. Ve bugün, plaketlerini almak üzere aramızda bulunan değerli hanımefendilerle birlikte olmanın büyük onurunu ve mutluluğunu yaşıyoruz.

Varlık gösterdiği her alanda umut olan, hayatı yenileyen tüm kadınlarımızı takdirle karşılıyor, Türkiye’ye kattığı değerle iftihar ediyoruz. Biliyoruz ki, kadınlarımızın cesareti, dirayeti ve fedakârlığı ile ülkemizin aşamayacağı engel yoktur. Ve biliyoruz ki, kadınların değer katmadığı hayat, siyaset, ekonomi ve sivil toplum eksik kalacaktır.”