29 Ekim Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan şu ifadeleri kullandı;

"Türkiye’de kadınların, siyasi haklarını elde etmelerinin 90.yılındayız. Bugün  Anayasal bir engel olmamasına karşın, kadınlar siyasette eşit olarak söz ve yetkiye sahip değiller. Anayasa’nın “ Kanun Önünde Eşitlik” başlıklı 10. Maddesinde,”  herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu” ifade ediliyor. Aynı maddede “ kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesinı sağlamakla yükümlüdür.” denilerek, devlete sorumluluk veriliyor. Eşitliğin sağlanması konusunda alınacak önlemlerin, eşitlik ilkesine aykırı olmadığı ayrıca belirtiliyor. ” Son iki hüküm, Türkiye kadın hareketinin bir başarısı olarak Anayasa’ya girmiş bulunuyor. Yine Anayasa’da “Siyasi Haklar ve Ödevler “ başlığı altında , “seçim kanunlarının temsilde adalet ilkesine bağlı kalınarak düzenlenmesi” emrediliyor.

Tarafı olduğumuz BM Kadınların Siyasal Haklarına İlişkin Sözleşme, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), Pekin Deklarasyonu ve son olarak fesih işlemine karşın yürürlükte olduğuna inandığımız İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası belgeler, her iki cinsin kamusal görevlerde eşit temsili konusunda tüm imzacı devletlere sorumluluk yüklüyor. Ancak, yasalardaki bu pembe tablo, yaşamın içine yansımıyor.

1935 seçimlerinde parlamentoda %4.6 olan kadın oranı bugün hala % 30 lara  dahi çıkamıyor. Kadınlar, kotalarla değil %50 eşit temsille var olmak istedikleri parlamento ve yerel meclisler de hala azınlıktalar. 2023 seçimlerinde TBMM’nde yer alan 600 vekilin yalnızca 121’i’ kadın. Eşitlikçi olduğunu iddia eden partiler dahi, listelerde kadınları seçilebilecek sıralara yerleştirmiyorlar. Aynı anlayış, yerel yönetimlere ve devlet yönetimine de aynen yansıyor. Bu durum, ataerkil bakış açısının bir sonucu olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hala sürmekte olduğunun bir kanıtıdır. Kadın kuruluşlarının ve genelde kadınların eşitlik mücadelesi, topyekün bir destekten yoksun bulunuyor. Eşitlik, parti organlarında da sağlanamıyor. Partilerde  yönetim görevlerini erkekler dolduruyor. Sözde eşitliğin sağlandığı koşullarda kadınlara, “kadın-işi”  olarak görülen görevler veriliyor.

Parti Yönetimleri, kadınları siyasi özne olarak görmedikçe, karar organlarında eşit temsili sağlamadıkça, kota anlayışını terk edip, fermuar sistemi ile her iki cinse eşit seçilme hakkı tanımadıkça sorunun çözümü olanaklı görünmüyor. Dünyada yapılan işlerin %70’ni yapmalarına karşın refahtan, ancak  %1 oranında yaralanabilen, siyasette %10 nun altında temsil edilen kadına yasa üzerinde hak vermek yetmiyor. Bütüncül politikalarla, olumlu ayırımcılık yaparak, fırsat öncelikleri sağlayarak özel önlemlerle temsilde adaleti sağlamak gerekiyor.     

Ancak, biliyoruz ki eşitliği sağlayacak temel güç kadınlardır. Sorunun sahipleri olarak, hak ihlali ile karşılaştığımız her yerde ve durumda yüksek sesle  “Hayır “ demeye devam edeceğiz Mücadelenin kazandıracağını biliyoruz.1923’lerde Nezihe Muhittin, Latife Bekir, Sabiha Zekeriya Sertel’in başkanlığında kurulan Kadınlar Halk Fırkası’ndan bu yana çok yol aldık.  Halide Edipler’den aldığımız güçle dayanışarak yılmadan kazanacağımıza inanıyoruz."