DİSK Bölge Temsilcisi Zeynep Kaya şu ifadeleri kullandı:

“DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Genel-İş Sendikamızın Genel Başkanı Remzi Çalışkan, DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Göksoy ve DİSK Diyarbakır eski Bölge Temsilcisi Serdar Ekingen haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklanmışlardır.

Başkanlarımızın tutuklanması, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra işçi sınıfına yönelen en ağır hukuksuzluklardan biri olmuştur. 12 Eylül askeri darbesinden sonra ilk kez bir DİSK Genel Başkan Yardımcısı tutuklanmıştır. Bu uygulama, iktidarın inşa ettiği adaletsiz düzende hukuksuzluğun ve keyfiliğin ulaştığı boyutu gözler önüne sermektedir.

Bu tutuklamaların hiçbir hukuki temeli yoktur. Tek bir amacı vardır; DİSK’i susturmak, DİSK’in örgütlenme atağını durdurmak ve işçi sınıfının mücadelesini engellemektir. Bu haksız ve hukuksuz tutuklamalara önümüzdeki günlerde itirazlarımızı yapacağız. Ancak şu bilinmelidir ki, başkanlarımızın tutukluluğu hukuk ile açıklanabilir bir durum değildir.

Başkanlarımızın tutuklanması için ortaya konulan tek sözde delil, bir “gizli tanık” ifadesidir. Yalanlarla dolu, mesnetsiz, çelişkili, tutarsız ve hayatın olağan akışına aykırı bu gizli tanık ifadesiyle başkanlarımızın tutuklanması kabul edilemez. Ne yazık ki ülkemizde gizli tanıklar, başka hiçbir delile gerek duyulmadan, hatta diğer tüm deliller gizli tanık ifadelerini yalanlasa bile, tutuklamaların gerekçesi olarak kullanılmaktadır.

İktidar, kendisine muhalif gördüğü herkesi susturmak için “gizli tanık” mekanizmasını devreye sokmaktadır. Bu kabul edilemez bir hak ihlalidir. Başkanlarımıza yönelik iddialarda belirtilen mekânların ve zamanların tümüyle yalan olduğu belgeleriyle ispat edilmiştir. İddialara konu olan tarihlerde başkanlarımızın hangi sendikal faaliyet için nerede olduğu tek tek ortaya konulmuştur. Ancak tüm bu gerçekler dikkate alınmamıştır çünkü ülkemizde mahkeme kararlarının gerekçeleri bir süredir hukuki değil, siyasi olmaktadır.

Bu çerçevede verilen tutuklama kararında, başkanlarımızın “kaçma şüphesi” bulunduğuna dair bir gerekçeye yer verilmiştir. Bu ifade dahi kararın hukuksuzluğunu gözler önüne sermektedir.

Remzi Çalışkan, on binlerce üyesiyle Türkiye’nin en büyük sendikalarından birinin genel başkanıdır. Yıllardır sendika yöneticiliği yapan, adresi, işi, her şeyi belli olan ve bugüne kadar yaptığı her şeyin arkasında duran birinin “kaçma şüphesi” ile tutuklanması akıl dışıdır. Hatta Genel Başkan Yardımcımız Remzi Çalışkan, gözaltına alınmadan hemen önce, yürütme kurulu üyesi olduğu Avrupa Kamu Hizmetleri Sendikaları Federasyonu (EPSU) toplantısı için gittiği Brüksel’den dönmüştür. Aynı gün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan ile bir toplantıya katılacaktı. Dahası, bu soruşturmayı duyduğunda bizzat gidip ifade vermek istemiş ancak ifadesi bile alınmamıştır.

Bugün Genel Başkan Yardımcımız Remzi Çalışkan’ı “terör” ile ilişkilendirmek için sabaha karşı evini basan Emniyet Müdürlüğü, 2019 ve 2022 yıllarında Remzi Çalışkan’ın “terör örgütlerinin hedefi olduğu” yönünde istihbarat bilgisi vermiş ve hatta koruma teklif etmiştir. Bu durum, karardaki çelişkilerin ve hukuksuzluğun boyutunu açıkça göstermektedir.

Bugün ülkeyi yönetenler, kendisine muhalefet eden herkes üzerinde baskı kurarak adaletsiz düzenlerini sürdürmeye çalışmaktadır. Bu nedenle bizler, konunun hukuki boyutuna fazlaca değinme gereği duymuyoruz. Hukuki olarak yapılması gereken bellidir: Başkanlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.

Ancak biliyoruz ki, başkanlarımız hukuki gerekçelerle tutuklu değildir. Bu tutuklamalar siyasi bir karardır ve siyasi hedefleri vardır:

Bu hukuksuzluğun hedefi DİSK’tir. Amaçları DİSK’e ve tüm DİSK’lilere gözdağı vermek, işçi sınıfını susturmaktır.

Bu hukuksuzluğun hedefi, milyonları açlık sınırının altındaki asgari ücrete mahkûm etmektir.

Bu hukuksuzluğun hedefi, gelirde adalet, vergide adalet ve ülkede adalet için işyerlerinden meydanlara yükselen sesimizi bastırmaktır.

Bu hukuksuzluğun hedefi, yoksuldan alıp zengine aktarılan düzenin çarklarının dönmesini sağlamaktır.

Bu hukuksuzluğun hedefi, elimizde kalan son haklara, kıdem tazminatımıza el uzatmadan önce bizleri korkutmak ve yıldırmaktır.

Bu hukuksuzluğun hedefi, DİSK’in demokrasi mücadelesidir, adalet mücadelesidir, emeğin Türkiye’si mücadelesidir.

Ancak biz hukuksuzluğa boyun eğmeyiz. Hedefleri ne olursa olsun, hevesleri kursaklarında kalacaktır. Mücadelemizi daha da büyütecek, dayanışmamızı güçlendirecek ve birbirimize kenetleneceğiz.

DİSK’i durdurmak isteyenlere inat, örgütümüzü büyüteceğiz. İşçi sınıfını açlık sınırının altına mahkûm etmek isteyenlere karşı sesimizi daha gür çıkaracağız. Bugün rüzgâr ekenler, yarın fırtına biçecektir. Ne yaparlarsa yapsınlar, DİSK yoluna devam edecektir. Haksızlığın, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin saltanatını işçi sınıfı sona erdirecektir.”