Önceki dönem Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükşehir şu ifadeleri kullandı;
“Cumhuriyet Halk Partisi, ülkenin A'dan Z'ye tüm sorunlarıyla ilgilenerek sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar çalışıyor. Ancak özellikle eğitim konusu neden gerektiği gibi gündeme taşınmıyor? Üniversitelerimiz neden sessiz? Neden seslerini duyurmakta zorlanıyorlar? Bugün burada, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı’nın Eskişehir’de düzenlediği bu toplantı, bu sorulara yanıt aramak adına çok önemli bir fırsat.
Eskişehir, tarihi boyunca birçok ilke imza atmış bir şehir. Bu nedenle bugünkü toplantıyı da tarihe geçecek nitelikte bir adım olarak görüyorum. Türkiye'nin her geçen gün artan sorunları arasında üniversitelerin sorunları, geleceğimizi şekillendirecek temel meselelerdendir. Gelecek hepimizin olduğuna göre, yükseköğretim konusunu sürekli gündemde tutmamız ve tartışmamız gerekiyor.
Belediye başkanlığı görevini de uzun yıllar yürüttüm. Ancak, 25 yıldır sürdürdüğüm belediye başkanlığı görevimden daha uzun süreli bir kamu hizmetim eğitim alanındadır. Yükseköğretim, hayatımın en önemli parçası oldu ve bu alanda pek çok tarihi görev üstlendim. Üniversitelerimizin bugün karşılaştığı zorlukları ve gençlerimizin geleceğe dair kaygılarını her gün yeniden hatırlamalı ve bu meseleye sahip çıkmalıyız.
Bugün burada, Eskişehir ve Eskişehirliler olarak, üniversitelerimizin sorunlarını gündeme taşıyacağımız ve çözüm önerilerini tartışacağımız bu tarihi toplantının bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.
Mevcut sistemde ciddi sorunlar var. Ancak bu sorunları çözmek için sağlam ve nitelikli kadrolara ihtiyaç var. Şu anki yapının tek adam mahsulü olarak kısa vadede oluşturulmuş bir sistem olduğunu görüyoruz. Son dönemlerdeki süreçler nedeniyle, Avrupa’da bile açık öğretim sistemiyle ilgili bazı yasalar değişti. Buna karşın, Türkiye’de açık öğretim sisteminin durumu ne yazık ki aynı kalıyor ve hala ekonomik bir kaynak olarak görülüyor.
Açık öğretim sistemi, yurtdışındaki Türk vatandaşları için önemli bir eğitim imkanı sağlıyor. Bu sistemin daha geniş bir çerçevede tartışılması gerekiyor. Bugün elimizde detaylı rakamlar olsaydı, bu konuya dair daha kapsamlı bir değerlendirme yapmak mümkün olacaktı. Ancak, üniversiteler üzerindeki siyasi baskılar ve müdahaleler, bu tür önemli tartışmaların önüne geçiyor.
Eskiden üniversiteler, dört duvar arasında siyasi etkilerden uzak kalmaya özen gösterirdi. Ancak bugün, yükseköğretim sisteminin Avrupa'daki standartlarla uyumlu hale getirilmesi için çok ciddi mücadeleler verdik. Özellikle Anadolu Üniversitesi olarak, iki yıllık eğitim sistemlerini uygulamak ve cezaevlerindeki bireylere bile yükseköğretim fırsatı sunmak gibi birçok önemli adım attık.
Bu sistem, Avrupa’daki birçok ülkenin yasalarıyla uyumlu hale getirildi. Avrupa’da azalan açık öğretim uygulamalarının aksine, Türkiye'de bu sistemin daha güçlü bir şekilde sürdürülmesi gerekiyor.
Özellikle belirli amaçlar doğrultusunda atanan yöneticiler, Anadolu Üniversitesi’ni ele geçirmek ve üzerinde tam hakimiyet kurmak için gayret gösterdiler. Bu çabaların ardında, imam hatip mezunlarının yükseköğretim diploması, yani gerçek bir üniversite diplomasına sahip olma istekleri yatıyordu. İmam hatip mezunları, devletin her kademesinde görev alabilmek için bu diplomanın önemini biliyorlardı. Bu nedenle, Anadolu Üniversitesi gibi köklü ve geniş bir açık öğretim sistemi sunan bir kurum, bu talepler için eşsiz bir fırsat olarak görülüyordu.
Anadolu Üniversitesi’nin esnek eğitim yapısı ve bilgisayar destekli programları, kısa süreli ve dönem zorunluluğu olmayan bir eğitim modeli sunuyordu. Ancak, bu sistemi bozarak yeni sınav yöntemleri getirme ve çeşitli müdahalelerle üniversitenin eğitim yapısını değiştirme çabaları baş gösterdi. Bu süreçte, farklı kamu görevlileri ve atanmış rektörler aracılığıyla üniversitenin asli işlevinden sapması için çeşitli adımlar atıldı.
Ayrıca, üniversite bünyesinde çalışan öğrencilerden, işçilere ve akademisyenlere kadar birçok bireyin verilerini toplamak için elektronik sistemlerin kullanılabileceği bir altyapı oluşturuldu. Açık öğretim gelirleri başka amaçlar doğrultusunda harcanarak, üniversitenin kaynakları da bu çabaların bir parçası haline getirildi. Bu durum, üniversitenin eğitim ve özgürlük misyonundan uzaklaştırılması anlamına geliyordu.
25 yıl Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptım ama akademik hayatım oldukça uzun bir süreye yayılıyor. Akademideki görevlerimde, özellikle üniversite başkanlığı yaptığım dönemde, Anadolu Üniversitesi'nin kuruluşundan itibaren ne kadar ciddi bir eğitim sistemi kurulduğunu ve bu sistemin önemini yakından gördüm. Ancak, bu sistem zamanla değiştirildi. İnternet üzerinden soru bankasına erişim sağlanarak, öğrencilerin istediği soruları kontrolsüz bir şekilde çalışabilmesi gibi uygulamalar getirildi. Bu, öğrenme sürecini büyük ölçüde etkiledi ve sistemin niteliğine zarar verdi.
Bu kontrolsüz yapı, eğitim kalitesini düşürerek sıfır eğitim düzeyine yaklaşan sonuçlar doğurdu. Ne yazık ki, üniversitelerde kaliteli bir sistem kurma ve sorunları giderme çabaları yetersiz kaldı. Eğitimde yapılan yanlışlar giderilmek yerine daha da arttı, bu da üniversite sisteminin toparlanmasını zorlaştırdı. Eğitim sisteminde köklü değişiklikler yapılmadığı sürece bu sorunların çözülmesi pek mümkün görünmüyor.”