Bu konuda Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ile görüştüklerini ve karar verdiklerini ifade etti.
Tabii, uçakta ben olsaydım Sayın Cumhurbaşkanı'na şu soruyu yöneltirdim: "Biz zaten 2010 yılından bu yana Uruguay’dan, Brezilya’dan canlı hayvan ithalatı yapıyoruz, büyükbaş hayvan ithalatı gerçekleştiriyoruz. Bu yeni bir şey mi? Buradaki farklılık ne?" Ancak orada bu soru sorulmadığı için Cumhurbaşkanı'nın açıklamaları üzerine ancak yorum yapabiliyorum.
Belirttiğim gibi, 2010 yılından bu yana Türkiye, Brezilya’dan ve Uruguay’dan hayvan ithalatı yapıyor. Bu talimatı zaten Sayın Erdoğan, başbakan olduğu dönemde vermişti. Hatta o dönemi kısaca hatırlatmak isterim. 2007-2008 yıllarında Türkiye'de ve dünyanın bazı bölgelerinde çok büyük bir kuraklık yaşandı. O kuraklık sonucunda Türkiye’de özellikle buğday, arpa gibi yem hammaddesi olarak kullanılan ürünlerin fiyatları %100 arttı. Yetiştiricilerin ve besicilerin maliyetleri %100 artarken, çiğ süt fiyatı o dönem litrede 70-80 kuruş civarındaydı ve yarı yarıya düştü.
Süt fiyatı düşerken yem fiyatları çok pahalı hale geldi. Besiciler zarar ettikleri için süt ineklerini kesmek zorunda kaldılar. Tarım Bakanlığı’nın verilerine göre, o dönemde 1 milyondan fazla süt ineği kesildi. Süt inekleri kesilince, hayvanın doğurganlığı da yok oldu. Yani o inekten doğması beklenen hayvanlar artık yok. Dolayısıyla ülkede hayvan varlığı azaldı. Hayvan varlığı azalınca, özellikle 2009’dan itibaren kırmızı et fiyatlarında bir yükselme başladı. Önce 8-9 lira civarında olan et fiyatları 12 liraya çıktı.
2009’un sonunda ithalat tartışılmaya başlandı. Hayvan ithalatı yaparak bu fiyatları düşürür müyüz diye konuşulmaya başlandı. O dönem Tarım ve Orman Bakanı Mehdi Eker, "Bakanlık olarak hayvan sayımı yaptık, ithalata gerek yok" dedi. Tartışmalar devam etti.
2010 yılında bir hayvan sayımı yapıldı. Bu sefer daha fazla: "2 milyon baştan fazla hayvanımız var, ithalata hiç gerek yok" denildi. O dönemde bir hafta önce “İthalata gerek yok” diyen Tarım ve Orman Bakanı Mehdi Eker, hazırlıklarına başladıklarını ve ithalat yapacaklarını açıkladı. O dönem Başbakan Erdoğan da et fiyatlarını düşürmek için ithalat yapılacağını söyledi. Bunun üzerine 2010 yılından itibaren Türkiye, önce kasaplık, sonra besilik hayvan, ardından karkas et ithalatına başladı ve bu süreç 14 yıldır kesintisiz olarak devam ediyor.
O günlerde, "Et pahalı, 12 liraya çıktı, 15 liraya çıktı" denilerek ithalat başladı. Bugün geldiğimiz noktada karkas etin kilosu, Et ve Süt Kurumu’nun kesimleri dahil edildiğinde 335 lira civarında. Özel sektörün fiyatları ise 350 lira civarında. Ancak hala ithalat yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı hala "Talimat verdim, ithalat yapılacak" diyor. Bugünkü fiyatların temel nedeni, bana göre, yapılan bu ithalat. Türkiye hayvan ve et ithal ettikçe, Türkiye'deki besiciler ve hayvancılık yapanlar bu işi bırakmak zorunda kalıyor.
Türkiye ithalat sarmalına sokuldu. Önce hayvan ithal ediyoruz, üretici onunla rekabet edemediği için süt ineklerini kesiyor. Süt inekleri kesilince hayvan varlığı azalıyor. Hayvan varlığı azalınca fiyatlar artıyor. Et fiyatı artınca tekrar ithalat yapılıyor. Bu bir kısır döngü.
Göreve gelen tüm tarım bakanları, "Temel amacımız ithalatı durdurup ihracata geçmek" diyor. Örneğin,Bekir Pakdemirli, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçtikten sonra, "2022’den itibaren Türkiye artık hayvan ithal eden değil, ihraç eden ülke olacak" açıklamasını yaptı. Cumhurbaşkanı da bir tarım şurasında, “İthalat değil, ihracat yapacak bir hayvancılık politikası uygulanacak" demişti. Ancak bugün geldiğimiz noktada yine ithalatı konuşuyoruz.
2018 yılında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra ithalat rekor seviyelere ulaştı. O yıl bir yılda 1.2 milyon baştan fazla büyükbaş hayvan ithal edildi. Şimdi Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “2024’te 600 bin baş besilik sığır ithalatı yapılacak” dedi. Ancak yine 2026 dönemi sonunda ithalatın biteceğini ve ihracatın başlayacağını belirtti.
Türkiye ithalatı bir anlamda patlattı. Ve geldiğimiz noktada fiyatlar o kadar yükseldi ki bunun ana kaynağı bana göre ithalattır. Yani ithalat, fiyatları düşürmediği gibi fiyatları o kadar artırdı ki artık tüketici et alamıyor, et tüketemiyor. Ve bunun sonucunda da birileri bu ithalattan para kazanırken, Türkiye ne yazık ki bu ithalat sarmalına girdi ve buradan bir türlü çıkamıyor.
Buradan çıkışın tek bir yolu var: Türkiye'de hayvan varlığını artırmak, üretimi artırmak. Yani ithalata verilen dövizin mutlaka Türkiye'deki yetiştiriciye, Türkiye'deki üreticiye verilmesi lazım. Şu anda Brezilya’daki, Uruguay’daki ve Polonya’daki üreticileri destekliyoruz aslında. Bundan vazgeçip kendi üreticimizi desteklememiz gerekiyor.
Türkiye 2010 yılından 2024 yılının Haziran ayına kadar, tam 6.8 milyon baş büyükbaş hayvan ithal etti. Ayrıca 3.1 milyon baş küçükbaş (yani koyun) ithalatı yaptı. Karkas et ithalatımız ise bu dönemde 373 bin ton olarak gerçekleşti.
Peki, bu et fiyatlarını düşürdü mü? Fiyatlar 10 liralardan 350 liralara çıktı. Hala görmüyor musunuz bu ithalatın çözüm olmadığını? Bence herkes bunu görüyor.
Bu ithalat, bakanlara göre değişerek bazen devlet, bazen özel şirketler tarafından yapılıyor. Mesela şu anda Et ve Süt Kurumu üzerinden besilik hayvan ithalatı yapılıyor. Et ve Süt Kurumu, Brezilya’dan kilosunu canlı hayvan olarak 3.80 dolara, Uruguay’dan ise 3.90 dolara alıyor. Bu hayvanları üreticiye ve yetiştiriciye 6 dolardan satıyor. Aradaki farkla Türkiye’de hayvancılığı geliştireceğiz deniliyor. Bunu bizzat bakanlık yetkilileri ve Et ve Süt Kurumu yetkilileri söylüyor. Hayvan ithal edeceğiz, ondan para kazanacağız ve bununla Türkiye’de hayvancılığı geliştireceğiz. Böyle bir şey olabilir mi?
ABD Tarım Bakanlığı da Türkiye’nin hayvan ithalatıyla ilgili bir rapor yayınladı. Bu raporda belirtildiği gibi Türkiye, Amerika’dan sonra dünyada en fazla sığır ithal eden ikinci ülke konumunda. Biz kendi üreticimize, kendi yetiştiricimize vermediğimiz parayı ithalata veriyoruz. Ve vermeye de devam ediyoruz.
Türkiye, hayvancılıkta çok ciddi bir kriz yaşıyor. Bunun temelinde ise süt hayvancılığındaki sıkıntılar yatıyor. TÜSEDAD’ın yaptığı açıklamaya göre, 1 litre soğutulmuş çiğ sütün maliyeti 18 lira 67 kuruş. Eğer süt soğutulmamışsa, sıcak sütün maliyeti 17 lira 17 kuruş. Peki, Ulusal Süt Konseyi’nin uyguladığı referans fiyatı ne kadar? 14 lira 65 kuruş.
Yani üretici zarar ediyor. Zarar ettiği için ineğini kesiyor. İneğini kestiği için hayvan varlığı azalıyor. Hayvan varlığı azaldığı için ithalat yapılıyor.
2010 yılından bu yana aynı politika devam ediyor. Bundan sonuç alınmadığını göre göre neden ithalat yapıyoruz?
Burada çok net bir durum var: Üretimi değil, ithalatı destekleyen bir politika uygulanıyor. Hemen derhal bu politikadan vazgeçilip belli bir süre ithalat yapmak zorunda kalsak bile hayvan ıslahı yapılarak, Türkiye’deki besiciyi ve yetiştiriciyi destekleyerek bu ithalatı sonlandırmalıyız. Türkiye 1980 öncesinde olduğu gibi Orta Doğu’nun canlı hayvan ve et tedarikçisi olabilir. Bunun altyapısı, bunun her şeyi var. 1980 öncesinde Erzurum, Kars, Ağrı, Van, Hakkari gibi bölgelerdeki borsalara bakarsanız, üyelerinin çoğu canlı hayvan ve et ihracatçısıydı. Bugün hepsini ithalatçı yaptınız. İthalatın çıkmaz bir yol olduğunu artık görmemiz gerekiyor.
Türkiye hayvancılıkta gelişmek ve tüketicisine uygun fiyata et sunmak istiyorsa, üretimi desteklemek, hayvan ıslahı yapmak, verimliliği artırmak ve üreticilerin sürdürülebilir bir yapıya kavuşmasını sağlamak zorundadır. 2010 yılından sonra devletin verdiği sıfır faizli kredilerle çok büyük işletmeler kuruldu. Holdingler, sanayiciler bu işe girdi. Ancak onlar bile sürdüremedi. Çünkü bir yandan üreticiyi destekler gibi yapıp, bir yandan ithalata devam ediliyor. Bu ithalata dayanamadıkları için sadece küçük üreticiler değil, büyük işletmeler de iflas etti. Ülkenin kaynakları heba edildi. Artık ithalat yerine üretimi artırıcı önlemler alınmalı. Üretimi artırarak tüketicilerin uygun fiyatla et, süt ve süt ürünleri tüketmesi sağlanmalıdır.