CHP Genel Sekreteri Böke, CHP Kadın Kolları Genel Başkanlığı’nın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla düzenlediği Çare Eşitlik'te Çalıştayı’nın açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Biz kadınlar için varlık mücadelesinin çok ağır olduğu, çok elzem olduğu zor günlerden geçiyoruz. Sokaklarda, evlerimizde, yaşamın içerisinde hayatımızın tehdit altında olduğu en temel haklarımız olan yaşam hakkımızın tehdit altında günlerden geçiyoruz. Bu ağırlığı bir umutsuzluğun kaynağı olarak değil. Bunu ortadan kaldıracak güce sahip olmanın mücadele azmiyle tarif ediyoruz. Bunu umutsuzluğa çevirmeyen iki tespiti de yapma ihtiyacının altını çiziyorum. Birincisi, çok boyutlu bir eşitsizlik düzleminde olduğumuz gerçeğiyle karşı karşıyayız. Kadın olduğumuz için. Bugün bunca kutuplaşmanın içerisinde birbirimizi duymaya ve duyurmaya dair kararlı olduğumuz için. Bizler siyasetin hayatın ayrılmaz parçası olduğunu düşündüğümüz için. Ama en önemlisi bu derece ağır baskı ortamında sadece yaşamaya çalışıyor olduğumuz için her şey çok zor. Yani biz biz olduğumuz olduğumuz için bir dizi zorlukla karşı karşıyayız.

İkinci asla akıldan çıkarmamız gereken gerçek bugün karşı karşıya bulunduğumuz bu ağır koşullar bir tesadüfün sonucu değil, bir kader de değil. Yüzyıllara dayanan erkek egemen düzenin devamını sağlamakta ısrar eden iktidarların katkısıyla var olan düzenin sonucunu yaşıyoruz biz. Ağır koşullar bir umutsuzluğun değil umudun kaynağı olmalı dediğim yer de bu cümleden ortaya çıkıyor. Bir kader değil, bir tesadüf değilse bizler el birliğiyle bunu değiştirebiliriz. Eğer düzeni değiştirirsek, bugün içinde bulunduğumuz bu ağır koşulları da el birliğiyle değiştirmemiz mümkün olur.

Kadın, hayatın her alanında şiddete maruz kalıyor. Ama bunun en ağırını yaşamını kaybederek, canını vererek yaşıyor. Her gün kadınların, bizlerin sokakta, evinde, en güvenli hissetmesi gereken yaşam alanlarında yaşamını tehdit altında olduğunu ve kuru bir istatistikmişçesine paylaşıldığı ölümlerle baş başa bırakılıyoruz kadınlar olarak. Kaybettiğimiz canlar birer kuru sayı ve istatistik değil. Her biri bir can, her biri bizlerin mücadele arkadaşı.

“CEZASIZLIK ORTAMINI DEĞİŞTİRMEMİZ GEREKİYOR”

Bu cezasızlık ortamını, bu adaletsizlik ortamını hukuku ve yargıyı yok eden bu ortamı değiştirmemiz gerekiyor. Açık ki, yeni bir düzene ihtiyacımız var. Bu düzen içerisinde nefret dilini ortadan kaldıran, o dili siyaset kürsülerinden yeniden yeniden üretenlere artık ‘sus’ diyen ve bu toplumsal barış dilini siyasetten başlayarak toplumun her kademesine yayan yeni bir düzen ve iddiayı kurmamız gerekiyor. Açık ki, bu yeni düzende kadına yönelik şiddet başta olmak üzere her türlü şiddeti ortadan kaldırma kararlılığı göstermek gerekiyor. Şiddet ortaya çıktığı takdirde mutlaka gerekli cezayı verecek bir düzen kurmak gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden taraf olmak gerekiyor. Şiddete ve nefrete maruz bırakılmış olan ve bu ağırlık altında eziliyor olan kadınlara güvenli limanlar inşa edecek sosyal devleti var edecek yeni bir düzen kurmak gerekiyor.

Açık ki hiçbirimiz tek başımıza güçlü değiliz ama çok açık ki hepimiz dayanışmayla hepimiz omuz omuza çok güçlüyüz. ‘Biz de varız’ diyen bu mücadeleyi sokak sokak büyütmeye devam edeceğiz. Şiddet sadece fiziksel olarak karşımıza çıkmıyor. Bugün içinde bulunduğumuz derin sosyo-ekonomik eşitsizlikler ve adaletsizler esasında ağır bir sosyal ve ekonomik şiddeti de karşımıza çıkartıyor. Toplumun eşit paydaşı olan kadınlar emekleriyle var olmak istiyorlar, en temel hakları. Verdikleri emeklerin karşılığını almak istiyorlar, en temel hakları. Oysa ki bugün Türkiye’de çalışma çağına erişmiş olan 33 milyon kadından sadece 10,8 milyonu istihdamda bulabiliyor. Onların da ancak 6,7 milyonu tam zamanlı istihdam ediliyor ve kayıtlı çalışıyor.

Görünen emeğimizin de görünmeyen emeğimizin de karşılığını aldığımız emeğimizin tümünü görünür kıldığımız bir yeni ekonomik düzeni el birliğiyle kurmak durumundayız. Bu yeni düzen yarın iktidar olmamızı beklemiyor. Bugün yerel yönetimlerimiz de yöneticilik düzeyinden tüm düzeylere kadar kadınların çalışmaya eşit olması prensibiyle yürüyor.

Bizler 90 yıl önce ulu önder Atatürk’ün önderliğinde ve kadınları mücadelesine ortak ettiği bir mücadele sonucunda seçme ve seçilme hakkını kazanmış olan insanlarız. Bugün o hakkı yeniden kazanmamız gereken bir mücadele ortamındayız.''