Odunpazarı Belediyesi AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Kepez şu ifadeleri kullandı;
“Nihat Çuhadar'ın bir önceki meclis toplantısında Hasan Polatkan Bulvarı ile ilgili yaptığı açıklamaya bir düzeltme getirmek istiyorum. Bu konuda dönemin Tepebaşı Belediye Başkanı ve ardından Büyükşehir Belediye Başkanı olan Orhan Soydaş ile görüştüm. Kendisi şu bilgileri verdi: Şu anda Atatürk Bulvarı olarak bilinen, eski adıyla Hasan Polatkan Bulvarı olan yol, rahmetli Selami Vardar döneminde planlanmış. Yanılmıyorsam, Pınar Caddesi veya Irmak Caddesi olarak bilinen bir yol olarak düşünülmüş. Daha sonra ise rahmetli Aydın Arat döneminde yapımına başlanmış ve Dede Korkut Parkı'na kadar olan kısmı tamamlanmış. Kalan kısmı ise Orhan Soydaş döneminde bitirilmiş. Dolayısıyla, önce Atatürk ismi verilmiş, sonra Hasan Polatkan olmuş gibi bir durum söz konusu değil. Önemli olan hizmetin yapılmasıdır. İsmin tartışmaya açılmasını doğru bulmuyorum.
Geçen toplantıda yurtdışı gezileriyle ilgili görüş belirtmiştik. Biz, bu gezilere olumlu oy vermeyeceğimizi ifade ettik. Gerekçemiz şuydu. Seçimden bu yana meclis üyeleri tarafından sürekli ekonomik krizden bahsediliyor, "Vatandaş perişan, gezemiyor, tatile gidemiyor" diye serzenişlerde bulunuluyor. Biz de bu bağlamda, "Madem böyle bir kriz var, o halde bu yıl bu tür gezileri yapmayalım" dedik. Kriz olduğu gerçeğini biz de kabul ediyoruz, ancak ölçülerimiz farklı olabilir. Bu yıl, vatandaşın gündeminde bu kadar ekonomik sıkıntı varken, meclis üyelerinin gezilere gitmesi doğru bir algı yaratmaz diye düşündük ve bu yüzden olumlu görüş bildirmedik.
Bugün, 5 Aralık Kadın Hakları Günü vesilesiyle, tüm kadınlarımızın bu anlamlı gününü kutluyorum. Kadınlarımızın meclislerde, yönetimlerde, idarelerde ve işletmelerde daha fazla yer alması, düzen ve disiplin açısından büyük fayda sağlamaktadır. Ancak kadın haklarının, kimi odaklar tarafından sömürülmesine, cinsellik üzerinden reklamlarda ve başka alanlarda kullanılmasına karşıyım. Kadınlarımızın hak ettiği yerlerde olması elbette hepimizin arzusudur.
Milli Eğitim ile ilgili olarak, şu anda net bir şey söylemek zor. Ancak Odunpazarı’ndaki o 4-5 mahalledeki çocukların eğitim haklarına dair sorular gündeme geliyor. Şu anda hiçbir çocuğun eğitimden mahrum kalmadığını, başka okullara yönlendirilerek eğitimlerine devam ettiklerini biliyoruz. Daha önce bu konular gündeme geldiğinde "Çocuklar okula aç gidiyor" denmişti. Çocukların neden aç okula gittiklerini konuşmalıyız. Eğer anne-baba mağdursa, fakirlikten dolayı çocuklarına kahvaltı hazırlayamıyorsa bunun yolları var. Kaymakamlık vakıfları, valilik ve belediyelerimizden yardım alınabilir. Ama eğer çocuk kahvaltı yapmadan okula gidiyorsa, bu tamamen ailelerin sorumluluğudur. Hiç kimse bu ülkede aç değil. Aç olan varsa, gelsin belediyelerden veya ilgili kurumlardan yardım talep etsin.
Örneğin, belediyeler çocuklara yardım etmiyor mu? Ediyor. Kaymakamlık ve valilik de destek veriyor. Ancak bu meselelerin "çocuklar aç okula gidiyor" söylemiyle sürekli gündeme getirilmesi doğru değil. Ayrıca, eğer bu tür sıkıntılar varsa, belediyeler bu çocuklara kahvaltı sağlıyor mu? Belediyelerin yaptığı yardımların kapsamı nedir? Örneğin, Odunpazarı veya Tepebaşı’nda kaç çocuğa düzenli kahvaltı veriliyor? Büyükşehir Belediyesi'nin öğrencilere çorba dağıtmasını takdir ediyoruz, ama bunun dışında başka hangi somut adımlar atılmış?
Öte yandan, KYK yurtlarında kalan binlerce öğrenciye hükümet tarafından yemek, barınma ve burs sağlanıyor. Bunlar göz ardı ediliyor. Ancak büyükşehir belediyesinin, eski bir binayı yurt olarak kullanıp 40-50 öğrenci barındırarak algı yaratmaya çalışmasını anlamak güç. Nerede 40 öğrenci, nerede 5 bin öğrenci? Bu tür konuları eleştirirken daha dikkatli ve adil olmak gerektiğini düşünüyorum.
Hiçbir zaman vatandaşını, öğrencisini, fakirini, yaşlısını ve gencini unutmayan bir milletiz ve onları aç ya da açıkta bırakmayız. Gereken neyse yapılıyor. Türkiye'nin durumu ortada. Yıkılan vergi dairesinin yeriyle ilgili konuyu ilgililerle görüşerek gerekli bilgiyi alırız.
Asgari ücretle ilgili çalışmalar yapılıyor. Ancak önceki asgari ücret artışlarında, sanki çok fazla verilmiş gibi bir hava yaratılıyor. Bundan 20 yıl önce, AK Parti öncesindeki dönemlerde, asgari ücret sanki çok yüksekmiş gibi bir algı oluşturuluyor. O günleri biz de yaşadık, çocuk değiliz. Şimdi hükümet, gereken değerlendirmeyi yapacaktır. Eğer 30 bin lira verilmesi gerekiyorsa ve ülke ekonomisi buna uygunsa, 30 bin değil, 40 bin de yapabilirler. Ancak 30 bin lira yapıldığında, muhtemelen Kazım Başkan da çıkıp "Biz bu işçilerin maaşını nasıl ödeyeceğiz? Zaten bütçemiz iyi değil," diye itiraz eder. Bu bir denge meselesidir. "Versin, versin," demekle olmuyor. Pazara giderken bile cebinizde ne kadar para olduğunu hesap ederek alışveriş yapıyorsunuz. Ülkenin durumu şu anda krizlerden sıyrılma noktasına geldi. Siz kabul etmeseniz de enflasyon düşüyor ve daha da düşecek. Merak etmeyin.
Belediyelerin ikramlarıyla ilgili olarak bir arkadaşımız, AK Partili belediyelerin börek, taş fırın ikramı yaptığını söyledi. Bunun mutlaka bir gerekçesi vardır, geçmişte yapılmıştır. Ancak bu konuda şu tavsiyeyi verebilirim: Sizin döneminizde, özellikle 2019-2021 yıllarındaki Odunpazarı Belediyesi'nin temsil ve ağırlama giderlerine bir baksınlar. Ben, "Neden yapıldı?" diye sorgulamıyorum. Tabii ki yapılacak. Burası belediye; geleni gideni çok olur. Dört yüz bin nüfuslu bir ilçe belediyesinde günde bin ya da iki bin çay ikram edilmesi gayet normaldir. Ancak mesele, "Biz yapınca güzel, siz yapınca yanlış," demektir. Bu tür söylemler hoş bir durum değil. Belediyeler, kanun ve yönetmeliklere uygun şekilde işlerini yapsınlar.
Sayıştay denetiminden bahsedildi. Sayın Başkan, 350 sayfalık bir rapor olduğunu söyledi. Karıştırdık, gündeme getirilen şeyler arasında Eskişehirspor'la ilgili reklam panoları gibi konular vardı. Bunlarla ilgili gereken itirazlar yapılır. Sayıştay kabul eder ya da etmez, bu ayrı bir konudur. Yanlış bir durum varsa, kim yaptıysa karşılığını görecektir. Bu konuda bir sıkıntı yok. Ancak "CHP’li belediyeler denetleniyor, AK Partili belediyeler denetlenmiyor" gibi söylemler doğru değil. Sürekli Bursa'yı örnek gösteriyorlar. İzmir'i örnek gösterin! Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, 30 yıldır CHP yönetiminde. Eğer bu kadar uzun süredir SGK ve emekli sandığına borç ödenmemişse, bunun sorumlusu hükümet değil.
Halkla diyaloğumuz olmadığını söylüyorsunuz. Nereden biliyorsunuz? İki yıldır halkın desteğini alıyoruz. Siyasi körlük olmamalı. Halkla iç içeyiz, mahallelerimizi ve ilçelerimizi biliyoruz. Vatandaşların sorunlarını dinliyoruz. Çözülmesi gereken konularla ilgili vekillerimizle düzenli olarak görüşüyoruz. En son, Nebi Bey ile Odunpazarı Meclis Üyeleri olarak bir toplantı yaptık. Kendisi, "Eskişehir’e yapılacak her türlü yatırıma hazırız. Yeter ki belediyeler talep etsin," dedi. Ben de Sayın Başkanımıza diyorum ki: Nebi Hatipoğlu ile görüşelim. Eskişehir ve Odunpazarı’na yapılması gereken projeler, kentsel dönüşüm ya da afet riski taşıyan alanlarla ilgili konularda işbirliği yapalım. Görüşmekten çekinmeyelim.
Ancak genel anlamda Eskişehir’deki belediyelerin hükümete karşı tavır aldığını görüyorum. Bu tutum, hoşgörüden uzak ve kavgacı bir yaklaşımı yansıtıyor. Biz burada 11 AK Partili Belediye Meclis üyesiyiz. Eğer kavga etsek, bundan ne çıkar? Zaten sayısal çoğunluğunuz var. Biz “hayır” desek bile kararlar geçiyor. Dolayısıyla kavga etmek niyetinde değiliz. Odunpazarı’na yapılacak her şeyde belediyenin yanında olmaya devam edeceğiz.
Komisyonlardan gelen kararların yüzde 99’u oy birliğiyle alınıyor. Olacak bir şeye neden hayır diyelim? Aynı şekilde, bugün AK Parti iktidarda. Seversiniz ya da sevmezsiniz, bu millet 23 yıldır bu partiye ülkeyi yönetmesi için yetki veriyor. Halkla diyalog kurmasak, vatandaş niye bize oy versin? Sizden alıp bize veriyorsa, bu durumu sorgulamak gerekir.
Bizler de grup olarak vekillerimizle birlikte gidip görüşelim, Odunpazarı’nın sorunlarını birlikte ele alalım. Örneğin, çevreyle ilgili konular ya da Eskişehir’in trafik sorunu gibi genel sorunları konuşalım. Trafik konusunda Büyükşehir Belediyesi’nin bir çözüm sunduğunu ya da somut bir adım attığını şu ana kadar görmedim. Özellikle akşam saatlerinde bu sıkıntılar bariz bir şekilde ortaya çıkıyor. Altyapıyla ilgili de sorunlar var. Bu konular hakkında İller Bankası ile ya da başka mercilerle görüşmeler yapılabilir. Eskişehir’e yapılacak tüm yatırımlarda siyasi bir ayrım gözetmeksizin desteğimizi vereceğimizi vekillerimiz de ifade ettiler.
Biz yapılan eleştirilerden rahatsız olmuyoruz, neden rahatsız oluyorlar? Herkesin kendi görüşü var. Eğer bizim eleştirilerimizden rahatsız oluyorsanız, bunu bilemem. Ancak biz Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem yerelde hem genelde yaptığı eleştirileri dinliyoruz. Konuşma hakları var, tabii ki konuşacaklar. Hiç kimse bizimle aynı düşünmek zorunda değil. Ama aynı şekilde, kimse de bizden kendi gibi düşünmemizi beklememeli. Demokrasi böyle bir şey değildir.
Sağlıkla ilgili sorunlar varsa, bunları da konuşalım. Randevu alamama konusuna gelince, ben böyle bir durum olduğunu düşünmüyorum. Geçen gün MHRS’den randevu almaya girdim, hemen ertesi güne randevu alabildim. “Randevu alınamıyor” iddialarını herkes yaşıyor gibi bir durum yok. Şehir hastanesiyle ilgili de aynı durum geçerli. Siz, bu hastanenin yapılabileceğini hayal bile edemezdiniz. Ama yapıldı. Hükümetin 22 yıldır ülkeye yaptığı hizmetleri artık görmelisiniz. Eksikler varsa söyleyin, bunlar da düzeltilebilir. Ancak şehir hastanesi yapıldı diye bir kez bile teşekkür ettiğinizi duymadık. Teşekkür etmek bir erdemdir. Mesela, “Şehir hastanesi çok güzel olmuş, ama şu eksikleri var” demek neden zor? Biz güzel şeyler yapıldığında teşekkür ediyoruz, ama aynı zamanda eksiklerin de giderilmesini istiyoruz.
TOKİ konusuna gelince, Eskişehir’i TOKİ ile tanıştıran biziz. 2004 yılında Odunpazarı Belediyesi’ni aldığımızda TOKİ burada yoktu. Bizden önceki belediyeler ve hükümetler neden bir tane bile TOKİ konutu yapmadı? Biz 17 bin 730 daire için noter huzurunda çekiliş yaptık ve 17.000 başvuru aldık. Bu da gösteriyor ki Eskişehir’de ev ihtiyacı var. TOKİ’yi eleştirmek yerine bu ihtiyacı nasıl daha iyi karşılayabileceğimizi konuşalım. Yanlışlar varsa düzeltilir, ama TOKİ’yi tamamen zan altında bırakmaya gerek yok.
Sayın Başkanım, sizden özellikle rica ediyorum: İktidar milletvekilleri ve bürokrasiyle daha sıcak ilişkiler kurun. Biz de size bu konuda destek olalım. Çevre yolu gibi önemli projelerde birlikte hareket edelim. Eğer gerekirse, randevuları biz alalım, hep birlikte gidip görüşelim. Eskişehir’e daha fazla yatırım çekmek için el birliğiyle çalışalım. Bu şehir hepimizin; başka bir yere gidecek halimiz yok.
Kreşlerle ilgili olarak da şunu belirtmek isterim: Sayın Başkanım, sekiz-on gündür kreşle ilgili bir çözüm üretilmedi. Bu konuda daha hızlı adımlar atılması gerektiğini düşünüyorum.”
Bakanlığın göndermiş olduğu yazıyı mutlaka okudunuz ve sizin bu yazıyı çok iyi anladığınızı biliyorum. Ancak, mevcut konjonktür gereği genel başkanınız ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanınız böyle bir açıklama yaptığı için siz de onların doğrultusunda bir açıklama yapıyorsunuz. Kreşlerle ilgili yazıyı biz de okuduk. Orada "kreş" diye bir ifade yok. Yazıda, kreş adı altında ana sınıfı ve anaokulu işletmeciliği veya programı uygulanıyor deniliyor. Bu, elbette yasal bir konu.
Ancak, bu konuda CHP’nin sicili bozuk. Neden mi? Bu belediye kanununun ilgili düzenlemesini Anayasa Mahkemesi’ne götüren sizsiniz. Yani, Cumhuriyet Halk Partisi götürdü. O dönemde yerel yönetimlerin okul öncesi eğitim açabileceği düzenlemeyi iptal ettirdiniz.
Bununla da kalmadınız, 2004-2005 yıllarında biz üniversite ve lise öğrencilerine burs veriyorduk. Bunu da Anayasa Mahkemesi’ne taşıyıp iptal ettirdiniz. Sonrasında ise "Öğrenciler aç, harçlıkları yok" gibi söylemlerde bulunuyorsunuz. Hem iptal ettiriyorsunuz, hem de bu durumu eleştiriyorsunuz. Eğer bunu istemiyorsanız, o zaman iptal ettirmemeliydiniz.
Kreşlerle ve anaokullarıyla ilgili o dönemde CHP’nin siyasi bir yaklaşımı vardı. Büyükşehir belediyelerinin çoğu AK Parti’de olduğu için, "Bu AK Partililer hep kendi hocalarını dolduracak, çocukların beyinlerini yıkayacaklar" diyerek bu düzenlemeyi iptal ettirdiniz. O dönemde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de aynı görüşte olduğu için bu uygulama yürürlüğe girdi. Ancak zamanın değişeceğini ve büyükşehirleri kazanacağınızı hesap edememiştiniz. Vatandaş tercihini yaptı ve buna da saygı duyuyoruz. Ancak mevcut duruma uygun düzenlemeler yapılmalı. Kreşler konusunda ise belediyeler her zaman daha fazlasını yapabilir. İmkânlarınız varsa, 20 tane değil, 30 tane, hatta 50 tane açın. Biz de destek oluruz. Ancak, "Hükümet kreş açmıyor, çocuklara bakmıyor, bunu belediyeler yapıyor" gibi söylemlerle bir algı yaratmak doğru değil. Şu anda Eskişehir’de bu yaş grubuna dahil öğrenci sayısı yaklaşık 10 bin. Belediyelerin sahip çıktığı öğrenci sayısı ise 200 ya da 300 civarında. Peki, bu yeterli mi? Elbette değil. Belediyenin desteklediği öğrenci sayısı bin 200’ü bulmuş olabilir, bunu takdir ediyoruz. Daha fazlasını yapabiliyorsanız yapın, biz de destek veririz.
Türkiye genelinde ise bu yaş grubundaki çocukların okullaşma oranı yüzde 99’a ulaşmış durumda. Bu oran, Avrupa Birliği kriterlerinde de Türkiye’yi üst sıralara taşımış bir başarıdır. Aynı şekilde, üniversitelerde yurtlaşma oranı yüzde 95’e ulaştı. Dışarıda kalan çok az öğrenci var. Bu da önemli bir gelişme.
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Eleştirilerinize saygı duyuyorum ve bu eleştirilerden dolayı size kızmıyorum. Ancak CHP’li meclis üyesi arkadaşlarıma tavsiyem, gerçekleri görmeleri ve Türkiye genelinde ne yapıldığını, ne yapılmadığını objektif bir şekilde değerlendirmeleridir. Yapılanları takdir edin, ama "Şu eksikler de giderilsin" diyerek yapıcı eleştirilerde bulunun. Biz de bu önerilerinizi gerekli yerlere iletiriz.”