AHPADİ Derneği Başkanı Mehmet Ektaş şu ifadeleri kullandı;
“Ülkemiz de siyaset sürekli yüksek bir gerilimle, önemli ama halkın gerçek gündeminden kopuk tartışma alanlarında gerçekleşmektedir. Bu durum, halkımızda umutsuzluğun ve karamsarlığın artmasına neden olmaktadır.
Günlük siyaset dalgalanmasının çok çok üzerinde gerilim yaratan iki konu özellikle dikkat çekmektedir.
Bunlardan birincisi, siyasette öne çıkan kişiler hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunması durumunda uygulama olanağı bulan “Belirli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakma” başlıklı Türk Ceza Kanununun 53. Maddesi kapsamında “geçici siyaset yasağı” yani cezanın infazı süresince kişilerin belirli bir süre “seçme ve seçilme hakkının” elinde alınmasıdır. Geçmişte Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere bir çok siyasetçinin belli süre seçimlere girmesine engel olan bu düzenleme şimdi de Ekrem İmamoğlu’nun başının üzerinde celladın kılıcı gibi sallanmaktadır. Her seçim döneminde, cezasının infazı aşamasında bulunan yüzbinlerce insan bu madde nedeniyle, seçme hakkının yanında seçilme hakkından da mahrum olmaktadır. Düzenlemenin, hakaret, basit tehdit gibi suçlar nedeniyle kesinleşmiş cezası bulunanlara da uygulanması ve sadece uygulandığı ana değil, seçim dönemleri nedeniyle yıllara etki eden sonuçları nedeniyle “orantısızlığı” ve “adaletsizliği” açıktır.
Günlük siyaset dalgalanmasının çok çok üzerinde gerilim yaratan ikinci konu ise hakkında soruşturma yürütülen Belediye Başkanlarının İçişleri Bakanlığınca görevden alınması ve yerlerine “kolayca” kayyum atanması uygulamasıdır. Bu uygulamanın hukuki dayanağı ise Türkiye'de 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimi ile ilan edilen Olağanüstü Hal Döneminde, 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Belediye Kanunun 45. ve 57. maddelerine yapılan ekler ile kanuna eklenen geçici 9. Maddedir. Devletin, terörün başta finansal olmak üzere tüm kaynaklarını önlemek görevi, bununla ilgili önlemleri almak ise yetkisi ve sorumluluğudur. Bu bağlamda, Kurumların kaynaklarının teröre destek verilmesi amacıyla kullanılması konusunda kuvvetli şuç şüphesinin varlığı durumunda kayyum atanması da “can sıkıcı” en son başvurulacak önlemlerden biridir. Devlet, terör başta olmak üzere Anayasal düzene ve Cumhuriyete karşı girişilen yasadışı hiçbir faaliyet karşısında zayıf duruma düşmemelidir. Ancak, İçişleri Bakanlığı “yürütme” erkinin bir parçası olup yönetimi yönünden “siyasi” kurum özelliğine de sahiptir. Bu durumda, seçilmiş Kurum Yöneticilerinin Anayasa da tanımlanmış vesayet makamlarınca görevden alınması ve kayyum atanması, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve demokrasiye aykırıdır.
Siyasi tartışmaların odağını oluşturan her iki sorunun çözümü vardır.
Türk Ceza Kanununun 53. Maddesinde yapılacak bir düzenlemeyle hakaret, basit tehdit ve benzeri basit suçlar yönünden seçme ve seçilme yasağı, güvenlik tedbiri kararı çerçevesinden çıkarılmalı, suç ile tedbir arasında orantı kurulmalıdır.
Yine, 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Belediye Kanunda yapılan “kayyum ataması” düzenlemesi kaldırılmalı, Belediye Başkanları gibi seçilmiş kurumların başkanlarının görevden alınmaları ve şartların oluşması durumunda en son başvurulacak tedbir olarak yerlerine kayyum atanmalarına ilişkin düzenlemelerin Türk Ceza Kanununun 100. Maddesi kapsamında yargı erkinin takdir, yetki, sorumluluk ve denetimine bırakılmalıdır.
Çözüm için şimdi tam zamanıdır.
Toplumun bütün kesimleri, ilgili düzenlemelerin neden olduğu adaletsizliklerin farkındayken ve tepkiliyken yapılacak bir çalışma, hep insanımızın vicdanına su serpecek hem de takdir kazandıracaktır.
Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partilerimizi iştişare, işbirliği ve ortak akılla birlikte hazırlayacakları Kanun değişiklikleri meclise getirmelerini, kısa zamanda görüşüp karar bağlayarak demokrasimiz üzerindeki bu karabasanı kaldırmalarını talep ediyoruz.”