Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şube Başkanı Mehmet Avcı şu ifadeleri kullandı;
"Mustafa Kemal Paşa önderliğinde 3 yıl 3 ay 22 gün kadın, erkek ve çocuk topyekûn yedi düvelle boğuşup zaferle buluştuk, boynumuza aşılan idam fermanını yırtıp attık, bir vatan kurtardık, bir cumhuriyet kurduk. Kurduk ama, 29 Ekim 1923’de yanmış yıkılmış, tek fabrika bacası tütmeyen, gırtlağına kadar borca batırılmış bir ülke ile kalakalmıştık. Çok yoksulduk, cahil bırakılmıştık, uluslaşamamıştık ve yarımız salgınların pençesinde kıvranıyorduk. Ekmek yapacak buğdayımız, bebenin altını saracak bezimiz, duvara çakacak çivimiz, çaya koyacak şekerimiz, mektup yazacak kâğıdımız bile yoktu. Tuğla, kiremit, cam yoktu. Serum, aşı, ilaç yoktu. Zaten çok az olan eğitimli evlatlarımızın çoğunu savaş meydanlarında şehit vermiştik.
Halkı doyurmak, tarımı ve hayvancılığı canlandırmak, fabrikalar kurmak, sanayileşmek, limanlara, demiryollarına sahip olmak, bunları başarmak için, para bulmak, parayı da Lozan’da diyeceğini demiş olan Lord Curzonlara avuç açmadan bulmak gerekiyordu.
Ne yapılacaksa yine milletle yapılacağına göre millet eğitilmeli, asıl savaş, cehaletle savaş kazanılmalıydı.
Kazanmalıydı da, nasıl?
12 milyon nüfusun okur yazar oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4’le yerlerde sürünüyordu. Koca memlekette sadece 4894 ilkokul, 72 ortaokul, 23 lise vardı ve bu 23 lisede okuyan toplam kız öğrenci sayısı, hemen tamamı subay, bürokrat ve levanten çocukları olmak üzere sadece 230 idi. Darülfünun’a ise üniversite demek olanaksızdı. İlkokuldan Darülfünun’a toplam öğrenci sayısı 347 bin 821 ile nüfusun ancak% 2,8’i kadardı. Okul çağındaki her 4 çocuğumuzdan 3’ü okula gitmiyordu. Cehaletin en koyusu halkın %85’inin yaşadığı kırsal kesimde yuvalanmıştı. 40 bin köyün 38 bininde okul olmadığı gibi olsa gönderecek öğretmen de yoktu.
En acil sorunumuz işte bu devasa eğitim(sizlik) sorunuydu.
Kollar sıvandı. Önce Harf Devrimi ile ulus konuştuğu dilin alfabesine kavuşturuldu ve Millet Mektepleri ile okuma yazma seferberliğine girişildi. 1933 Üniversite Reformu gerçekleştirildi. Mucize çözüm ise, o güne kadar dünyada benzeri görülmemiş Köy Enstitüleri ile bulundu. Tamamen bize özgüydü. Yerli ve milliydi. İlkokulu bitirmiş yoksul köy çocukları, hem bilimsel bilgilerle, edebiyat ve sanatla, hem de köylünün gereksinimi olan tarım, hayvancılık, sağlık, demircilik, inşaat, marangozluk gibi pratik bilgilerle donatılıyordu. Her öğrencinin yılda 25 dünya klasiği roman okuması ve bir enstrüman çalması zorunluydu.
Atatürk’ün 1936’da askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapmış gençlerle başlattığı Köy Eğitmenleri atılımının devamı olan Köy Enstitüleri, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç önderliğinde ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940’da açıldı. Yurdun her bölgesinde 21 enstitü hizmete sokuldu. “İş için, iş içinde eğitim” ilkesi uygulandı. Derslerin yarısı temel eğitim, diğer yarısı uygulamalı eğitim konularındaydı.
Enstitüler, Demokrat Parti döneminde 27 Ocak 1954’de kapatılıncaya kadar 1398’i kız, 15943’ü erkek, toplam 17 bin 341 öğretmen yetiştirdi. 1936’dan 1947 yılına kadar çalışmalarını sürdüren Köy Eğitmen Kurslarından 8 bin 675 eğitmen, enstitülerin sağlık bölümlerinden de 1248 sağlık memuru mezun edildi,
Enstitüler, Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Dursun Akçam gibi ülkemizin yüz akı yazarlar, düşünürler, aydınlar armağan ettiler ulusumuza.
Bütün dünyada örnek bir eğitim sistemi olarak kabul edilen bu model, ilk günden itibaren, “Kız ve erkek öğrencilerin bir arada okuması ahlaksızlıktır.”, “Köy enstitülerinde verilen eğitim dinimize aykırıdır.”, “Köy Enstitüleri komünist, dinsiz yetiştiren fuhuş yuvalarıdır” diye ortalığı ayağa kaldıran, esasında halkı cahil bırakmak ve biat kültürüne tutsak ederek sömürmek isteyen, örnekleri bugün de görülen dinci-gerici zihniyet tarafından hep karalandı, yok edilmek istendi ve maalesef yok edildi.
Genç Cumhuriyet’in bu özgün ışığı söndürüldükten sonra da eğitim katliamı devam etti. Bugün köylerimiz okulsuz, öğretmensiz, köylümüz cehaletin kucağında çaresiz… Bu nedenle, Kemalistlerin en önemli görevlerden biri bu eğitim modelini günümüz koşullarına uyarlayarak yeniden hayata geçirmek olmalıdır. Taşımalı eğitim ve 4+4+4 ucube sistemleriyle bilimsel bilgiden yoksun bıraktıkları çocuklarımızı köy okullarını kapatarak tarikat şeyhlerine ve imamlara terk eden çağ ve akıl dışı zihniyet ancak böyle yok edilebilir.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 85. yılında fikir babası Büyük Atatürk’ü, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’i, İlköğretim Genel Müdürü Tonguç Baba’yı ve bu kutlu ocaktan yetişen değerli öğretmenlerimizi şükran ve saygıyla anıyor, Kemalizm’in namus sesini bir siz cana gibi yurdumuz semalarına aşarak milletimizle birlikte Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ulaşmak için var gücümüzle çalışacağımıza söz veriyoruz."