Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt katıldığı TV programında şu ifadeleri kullandı;
"Bu, artık Türk ekonomisinin iflas ettiğinin tescilidir, belgesidir. Aynı zamanda iktidarın da bu durumu itirafıdır. Ekim ayında bu tür adımlar atmak zorunda kalıyorsanız, artık ekonomi bitmiş demektir.
Biz, yıllardır bunun olacağını söylüyorduk çünkü bu iktidar kötü yönetiyor. "Ekonomiyi biliyorum, ekonomistim" diyor ama bilmediği çok net ve ısrarla bazı politikaları uygulayarak durumu daha da kötüleştirdi.
Türk ekonomisinin zaten yapısal bir sorunu vardı. Cumhuriyetten bu yana Türkiye'nin ortalama büyüme oranı %5’tir. Ancak AKP'nin yirmi iki yıllık iktidarı döneminde bu orana ulaşılamadı.
Türkiye'nin 1930'lardaki, 1940'lardaki ve 1970'lerdeki büyüme oranlarına AKP döneminde erişilemedi. Bu nedenle, ekonominin duvara toslayacağı kaçınılmazdı. Ve nihayet, şu anda çeşitli hukuka aykırı yöntemlerle, yeni vergiler koyarak bunu telafi etmeye çalışıyorlar.
Bu vergileri, "milli beka", "İsrail saldıracak" gibi söylemlerle savunmaya çalışıyorlar. Ancak bu, çaresiz bir iktidarın, halkına doğruları anlatamamasının ve gizlice zam yapmaya çalışmasının sonucudur. O kadar komik işler var ki... Ekonomideki bu durumu sormak isterseniz bilemem. Örneğin, kol saatine vergi koyuyorlar. Bu, devlet bütçesine ne kadar katkı sağlar? Bunu kestiremiyorum. Uzmanlar da bu tür girişimlerin boş iş olduğunu söylüyorlar.
Özellikle kredi kartlarına getirilen verginin, vergi olmadığı ve savunma sanayi fonuna gideceği söyleniyor. Türkiye'de bu iktidar zamanında bazı fonlara aktarılan paraların nasıl harcandığını kendileri itiraf ettiler. Özellikle şu anki bakan, deprem vergilerinin yollara harcandığını kabul etmişti. Şimdi de savunma sanayi fonuna aktarılacak olan bu 750 TL'nin nereye harcandığını sorduğumuzda yine benzer yanıtlar alacağız: "Yol yaptık, mazot aldık."
Dolayısıyla, bu uygulamaların tamamen yanlış olduğunu ve bu uygulamalara itiraz edenlerin yanlış anlaşılmaması gerektiğini düşünüyorum. Zamma itiraz eden birini Ermeni veya Yunan diye yaftalamak doğru değildir. İnsan haklarına aykırı bir iş yapıyorsunuz; insanlar da buna itiraz ediyor. Siz ise "İsrail saldıracak" diyorsunuz. Bu tür yalanlarla bu işler yürümez. Artık bu durum, yolun ve denizin bittiğini gösteren işaretlerdir. Hükümetin geri adım atması ve "Bu işi yapamıyoruz" diyerek istifa etmesi gerekmektedir.
Çevre ve Şehircilik Bakanı, Ekrem İmamoğlu döneminde yağmurlu bir havada metro 18 dakika geç geldi diye istifa çağrısı yapıyordu. Şimdi, aynı durumda olanların istifa etmeleri ve görevlerini bırakmaları gerekir. Ben hep şunu söylerim: Türkiye’nin insan kaynakları, sermayesi ve birikimi, Türkiye'yi Avrupalı yapmaya yeter. Türkiye, geçtiğimiz hafta Nobel ödülü kazanan bir ekonomiste sahip. Ancak siz, bu insanları dikkate almazsanız, "Ekonomist benim" diye onların söylediklerini elinizin tersiyle iterseniz, sonuç kaçınılmaz olur.
Vergi sistemi konusunda da ciddi yanlışlar yapılıyor. Vergi ya gelirden ya da servetten alınır. Ancak kredi kartları, borçlanmayı temsil eder. Kredi kartı kullanan kişiden vergi almak, vergi sisteminin temel ilkelerine aykırıdır. Aslında, kredi kartı kullanımını teşvik etmek daha mantıklı olurdu. Kredi kartı, ticareti kayıt altına aldığı için devlet için de avantaj sağlar. Ancak, bu yolu izlemek yerine, kredi kartı kullanımını sınırlayan politikalar izleniyor.
Sonuç olarak, Türk insanının bu duruma tepki göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Hemşehrilerimiz de bu konuda tepkilerini dile getirmelidir. Bu tür uygulamalar dünyada benzeri olmayan uygulamalardır ve yanlış bir yoldadır. Savunma sanayisi gibi ciddi bir sektörün özelleştirilmek istenmesi de bu yanlışın bir parçasıdır. Bu durum, Türkiye'nin geleceği açısından büyük risk taşımaktadır.
Büyük söylemlerle, "Bayrak inmez, vatan bölünmez" nidalarıyla vergi toplamak, halkı kandırmaktan başka bir şey değildir. Bu şekilde davranmak, vatana ihanet etmek anlamına gelir. Türkiye'de yaşayan herkes bu haksızlıklara itiraz etmelidir. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bu tür uygulamalara karşı çıkmak zorundayız.