Demokrat Parti İl Başkanı Hüseyin Özcan şu ifadeleri kullandı;
“Türkiye maalesef 19 Mart’tan bu yana, adına ne derseniz deyin, bir garabet hukuk örneğiyle gündemini belirlemiş durumda. Gündem öyle bir konuya saplandı ki, bayramda ikramiye alması gereken gariban emeklimiz bile bin liralık ikramiyeyi ancak bu hafta almayı başarabildi. Hükümetin çaresizliğini, beceriksizliğini bir kez daha görmüş olduk. Yaklaşık 16-17 milyon İstanbullunun "şehrin emin adamı" diye seçtiği bir belediye başkanının diploması, iftar saatinde hukuksuz bir şekilde iptal edildi. 30 küsur yıl önce, benimle aynı dönemde diploma almış bir belediye başkanının diploması iptal edildi. Ardından ertesi sabah, sanki kaçıyormuş gibi, sanki büyük suç işlemiş gibi, sahur vakti evine onlarca polisle gidilerek zorla alındı, 4 gün emniyette sorgulandı.
Ardından da… Türkiye’de geçmişte Sağmalcılar Cezaevi vardı, Diyarbakır Cezaevi vardı. Hepsi 12 Eylül’den önce tarihe kara lekelerle yazılmış cezaevleriydi. Şimdi ise aynı örneği bu iktidar döneminde Silivri Cezaevi oluşturdu. Henüz hakkında bir suç isnat edilmeden, uydurma MASAK raporlarıyla, "terörle iltisaklı" diye, bir belediye başkanı cezaevine konuldu. Henüz hakkında hazırlanmış bir savcılık fezlekesi bile yok. Sebep ne. Birilerinin koltukları gitmesin, iktidarları devam etsin.
Peki bunun bize maliyeti ne oldu. 85 milyon vatandaşın her birinin cebinden 16’şar bin lira bir gecede buhar oldu. Çoluğundan çocuğuna, yaşlısına kadar herkesin cebinden 16 bin lira uçtu gitti. Sebep. Koltuğu koruyabilmek. Ben ve şürekam ölene kadar o koltukta oturalım diye...
Ben bu memlekette darbelere en çok maruz kalmış bir siyasi partinin il başkanıyım. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat, 27 Nisan, 12 Nisan... Postmodern darbelerin tamamında bu parti iktidardı. Bunların ne demek olduğunu bilen bir siyasi partinin il başkanıyım. Ve şunu çok net söylüyorum. Bunun hesabını millet elbette sandıkta soracaktır.
Dün Avukatlar Günü’ydü. Avukatlar hak arayamadıkları için bağırarak kutladılar. Türkiye’de avukatlar adalet bulamamaktan şikayetçi. İnsanlar da öyle. Hukukun gücü değil, gücün hukuku Türkiye’de egemen. Buna rağmen, anayasal haklarını kullandıkları için 300 civarında öğrenci cezaevinde. Bu çocukların sınavları var, aileleri var. Bir baba diyor ki “Çocuğumun nerede olduğunu üç gün sonra öğrenebildim.”Bu ancak diktatörlükle yönetilen ülkelerde olur. Hukuk devletinde bir baba çocuğunu üç gün sonra buluyorsa, bu büyük bir hukuksuzluktur.
Cumhuriyet ile yaşıt bir siyasi parti, şu saatlerde kayyum riskiyle kongre yapıyor. Biz 2017 referandumunda sokak sokak dolaşıp “Bütün yetki bir kişide toplanmamalı” dedik. Bugün yaşadıklarımız o referandumun sonucudur. Anayasa açıkça diyor: Bir kişi arka arkaya iki defa cumhurbaşkanı olabilir. Peki şimdi yeniden aday olmak niyetindesiniz. 22 yılda yapamadığınız şeyi bundan sonra mı yapacaksınız?
Türkiye’nin dış borcu 560 milyar dolar. Geldiklerinde 55 milyar dolardı. On bir kat arttı. Toplanan 2 trilyon dolarlık vergi nerede. Geçmediğimiz köprüler, kullanmadığımız otoyollar, uçmadığımız havalimanlarına aktarıldı. Yandaşlar yurt dışında ev değil mahalle aldı.
Zafer Havalimanı yolcu garantisinin yüzde 2’sini bile karşılayamıyor ama her ay cebimizden milyonlarca lira gidiyor. Enflasyon TÜİK tarafından düşük gösteriliyor ki memura, emekliye az zam verilsin. Elektriğe yüzde 25 zam geldi. Bu zam, özel şirketlerin cebine her ay 5 milyar TL fazladan para koymak demektir. Ama bize yılbaşında ne verdiniz. Yüzde 14 zam. Bu garip millet, bu büyük millet emekli, işçi, memur... Hepsi ödedi ama karşılığını alamadı. Bunun hesabını veremeyen bir iktidar bizden bir 5 yıl daha istiyor.
Bayram ikramiyesi 3 binden 4 bine çıkarıldı. Ne yaptı bu? 2 kilo peynir parası. Hala mutlu azınlığın devamını istiyorlar. Ama biz bu iktidarın sandıkta sonunu getireceğiz. Bu hepimizin vatandaşlık görevidir. Çocuklarımız bize “Siz o zaman neredeydiniz?” demesin diye. Anayasa'nın bize verdiği bütün hakları sonuna kadar kullanmalıyız. Bu ülkenin yüzde 25’i sosyal yardımlarla yaşıyor. Bu bir başarı değil, utanç örneğidir. Sosyal medyada 75 yaşında bir emekli hâlâ iş arıyor. Utanmıyorlar. Kartalkaya’da 78 kişi cayır cayır yanarak öldü. Aylar geçti, tek bir sorumlu yok. Uludağ’da benzeri yaşanıyordu. Kapalı oteller müşteri alıyor. Devletin kurumlarındaki lakaytlık tarihimizde görülmemiş boyutta.
Bu iktidarın kontrolünde belediye başkanlığı yapmak zor. İller Bankası payı düşürülüyor, genel bütçeden gelen pay kesiliyor ama hizmet bekleniyor. Yine de Büyükşehir Belediye Başkanımız Ayşe Ünlüce’nin süreci iyi yönettiğini düşünüyorum. Sosyal medyada takip ediyoruz. Birçok vaat ilk yıl içinde yerine getirildi. Uzun vadeli olanların da tamamlanacağına inanıyorum. Ben 36-37 yıldır belediyeciliği takip eden biriyim. Bugün belediyeciliğin en zor yapıldığı dönemdeyiz. Bazı CHP’li belediyelerin gayrimenkulleri ellerinden alınırken, AK Partili belediyelerden mezarlık ve camileri gayrimenkul diye alıyorlar.
Yakın zamanda Büyükşehir Belediye Başkanımız ve İktidar Partisi il başkanı birlikte bir bakanla görüştüler. Şehir için çözüm aradılar. Ne oldu. İl başkanını kendi partisi aforoz etti. Belediye başkanı eleştirildi. Oysa her iki taraf da bu memleket için çalıştı. Kendilerini tebrik ediyorum. Ama partizanlık yapanları da bir şehir sakini olarak kınıyorum. İnşallah bu iş birlikleri devam eder, bu şehir Kayseri gibi olur. 6 milletvekili var bu şehrin. İki yıl geçti, birlikte görmedik. İnşallah bir araya gelirler. Bu şehir için 1 milyon insan için daha güzel, daha yaşanabilir bir Eskişehir için çalışırlar. Belediye başkanlarının daha 4 yılı var. İnşallah çok daha güzel işler yaparlar.”