Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir şu ifadeleri kullandı;

“Her güne yeni bir ihanetle veya geçmişteki ihanetlerin etkileriyle başlayıp ertesi gün ne yaşayıp, ne göreceğimizi bilmiyoruz. Bekliyoruz... Çünkü gün geçmiyor ki sağlıktan eğitime, yargıdan siyasete bir operasyon yaşanmasın; cumhuriyetin bir değeri daha ayaklar altına alınmasın.

Birkaç gün önce, sözde milliyetçi bir partinin önderliğinde yola çıkmış Bölücü Terör Örgütü'nün siyasi uzantılarının, teröristbaşının önce iletişim kanallarının ardından kendisinin fiziki özgürlüğünün tartışıldığını izledik. Ondan bir gün önce proje okulları kılıfıyla kendi çağ dışı projelerine uygun nesiller yetiştirmeyi hedefleyenlerin köklü liselerimizdeki kadro operasyonlarını yaşadık. Geçtiğimiz diğer günlerde ve haftalarda ise neler olduğunu tekrarlamamıza herhalde gerek yoktur.

Bugün Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın tutukluluğunda 86. gün. Kendisi, tutuklanmadan bir süre önce, İkinci Açılım İhaneti sürecinin zemininin oluşturulduğu bir zamanda, tıpkı geçmişte sınır güvenliğinden çocuk cinayetlerine; suçlular eliyle katledilen evlatlarımızdan, kimi şirketler tarafından katledilen doğamıza kadar her yerde olduğu gibi bu konuda da alanlara çıkmış; alanlara çıkmanın bir adım ötesinde, Mehmetçik Katillerine Af Yok Mitingleriyle "Süreci Baltalayacağını" ilan etmişti.

Sn. Özdağ, 86 gün önce, Ergenekon Kumpası benzeri bir tertiplenme sonucunda, yetkisiz bir mahkeme tarafından önce farklı bir suçla gözaltına alınmış, ardından yeni bir suç uydurularak olaydan aylar sonra, olaya ilişkin birkaç saatte hazırlanmış bir polis raporuyla, kaçma şüphesi ve somut delil olmamasına rağmen tutuklandı.

Geçtiğimiz günlerde nihayet hazırlanan iddianamesini de inceleme fırsatı bulduk ve içi boş, tekrara düşen, tamamı atılan X gönderilerinden ibaret; somut bir delil, şüpheli, ek bilgi ve belgenin bulunamadığı yalnızca cümlelere farklı anlamlar yükleyerek oluşturulmuş bir belge olduğunu gördük.

Toplumda infial yaratan hukuksuzluklar muhalefetin tüm kesimlerinin üstünde şiddetlenirken, ülke böyle bir fay hattında diken üstündeyken, bir de ta'a iki ay sonra, 11 Haziran 2025'te gerçekleşecek ilk duruşmayı beklemeyi içimize sindiremiyor, kabullenemiyoruz. Bıçak kemiği geçmiş; sabır taşı çatlamıştır. Türk milletinin milli direncini, milli öfkesini dile getirdiği için geçmişte defalarca partimize saldıran odaklar olarak bu sefer Genel Başkanımızı rehin aldığınızı biliyoruz ancak sesini kısmaya çalıştığınızın yalnızca Ümit Özdağ olmadığını, Türk Milleti'nin ta'kendisi olduğunu ya siz bilmiyorsunuz, ya da bu ateşle bilinçli şekilde oynuyorsunuz. Bu rezilliğe, bu utanca artık bir son verilmeli ve Sayın Ümit Özdağ derhal serbest bırakılmalıdır! Aynı şekilde Sn. İmamoğlu ile siyasetten iş dünyasına, gazetecilerden öğrencilere ve diğer isimler için de adalet, vicdanlar yara almadan bir an önce tecelli etmelidir. 

Bu hukuksuzluklara imza atanlar, bağımsız yargı tesis edildiğinde olacakları iyi tahlil etmeli; kendimiz için adalet ve ayrıcalık dilendiğimizi değil, Anayasal hakkımızı dile getirdiğimizi idrak etmelidir. Çünkü biz Zafer Partililer, Mustafa Kemal'in askerleri; Türk Devletini Türk Milletine geri vermeye yemin etmiş, "Bizi Öldürmeden Susturamazsınız!" diyen bir liderin arkasında birleşmiş ve bu yolda yalnızca milletin ta' kendisine güvenmekten başka yol izlememiş bir milli mevzideyiz. 

Buradan, Eskişehir'in naçizane bir evladı, Zafer Partisi'nin tüm üye ve gönüllüleri adına seslenen bir İl Başkanı olarak açık ve net söylüyorum ki:

Anayasamızın değişmez maddelerinin çiğnenmesine izin vermeyeceğiz!
Teröristbaşına umut hakkı/ev hapsi gibi saçmalıklara izin vermeyeceğiz!
Şehitlerimizin kemiklerinin, gazilerimizin gururunun sızlamasına seyirci kalmayacağız.
Sefalete sürükledikleri halk geçim derdindeyken kirli ittifaklar kuranlara meydan bırakmayacağız.

Şunu hiçbir zaman unutmayın ki emri yalnızca Gençliğe Hitabe'den almış Mustafa Kemal'in askerleri olarak;

Gençliğe Hitabe'yi bildiğimiz kadar, Bursa Nutku'nu ve gerektirdiklerini de çok iyi biliyoruz.
Karakol Teşkilatı'nı bildiğimiz kadar, onu Kuvâ-yi Milliye'ye çeviren hadiseleri de çok iyi hatırlıyoruz.

Geçmişte adam kayırmanıza dayanamayıp intihar eden evlâtlarımızın, hendeklerde şehit/gazi düşen mehmetçiğin ahı elbet çıkacaktır. Soma'dan Antakya'ya felâketzedelerin, dilenci muamelesi yaptığınız kanser hastası Dilek'in, tüm kumpas davalarında zulüm gören kahramanların ahı çıkacaktır. Her fırsatta hakaret etmekten ve mirasına saldırmaktan geri durmadığınız Aziz Atatürk ve silâh arkadaşlarının ahı mutlaka çıkacaktır.

Alınan bu ahların hesabını sormak için ahireti beklemeye veya türlü siyasi hesaplarla helalleşme, normalleşme tavırlarına girmeye niyetimiz yok, hiç de olmadı... Dün güç zehirlenmesi içinde, ne istedilerse verilen cemaat artıklarının bugün ne halde olduklarını sakın unutmayın. Şahlara, padişahlara kalmamış bu dünyada tarih; Anadolu'da bin yıldır olduğu gibi yine Türk milletinden yana olacaktır ama onlar paçalarını sıvayıp Meriç Nehri'ni geçebilirlerse kendilerini şanslı sayacaklardır. Ta'a ki girdikleri delikten bulup getirene ve bağımsız yargının önüne çıkana kadar...”