Zafer Parti Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir şu ifadeleri kullandı;
"Coğrafyamızdaki hızlı gelişmelerin nereden başladığı ve nereye gittiği konusu oldukça önemli bir gündem maddesi. Özellikle Suriye'deki Şam yönetiminin ortadan kalkması, Esad ailesinin ülkeyi terk etmesi gibi olaylar şu an gündemin merkezinde yer alıyor. Bu konuyu ele alırken, 1983 yılında netleşen ve temelleri daha eskiye dayanan "İsrail devletinin güven içinde yaşaması ve büyümesi" projesine dikkat çekmek gerekiyor. Bu proje, özellikle bizim coğrafyamızda fiilen uygulanmaya başlanmış ve Afganistan’dan başlayarak Irak, Suriye ve gelecekte Türkiye’ye yönelik sonuçlar doğuracak bir süreci tetiklemiştir.
11 Eylül saldırılarından sonra Afganistan’da yaşananlar, bu projenin ilk adımı olarak değerlendirilebilir. ABD’nin yardımıyla Taliban yönetimi Afganistan’ın kontrolünü ele aldı. Öncesinde yalnızca Peşaver gibi sınırlı bir bölgede etkin olan Taliban, ABD’nin desteğiyle Kabil’e kadar ilerledi. Bu süreçte yaşananlar ve Taliban’ın ülkeyi tamamen kontrol altına alması, bölgenin istikrarsızlaşmasını hızlandırdı. Aynı senaryo daha sonra Irak’ta uygulandı. Saddam Hüseyin’in devrilmesi ve ardından Irak’ın üçe bölünmesi bu planın ikinci aşamasını oluşturdu. Kuzey Irak’ta kurulan "Güney Kürdistan" adlı yapı, Türkiye’nin güney sınırlarına tehdit oluşturacak şekilde tasarlandı.
Bugün aynı senaryo Suriye’de hayata geçirilmiş durumda. 2011 yılında başlayan iç savaş, 2024 itibarıyla Şam yönetiminin devrilmesi ve Suriye’nin dört parçaya ayrılmasıyla sonuçlandı. Bu bölünmüş yapıyı bazı kesimler bir başarı olarak lanse etmeye çalışsa da bunun Türkiye’ye yansımaları son derece tehlikeli. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde PYD/PKK terör yapılarının güçlenmesi ve HTŞ’nin belirli bölgelerde hâkimiyet kurması, ileride Türkiye için büyük bir risk anlamına geliyor.
Rusya’nın bu süreçteki rolü de dikkat çekici. Lazkiye ve Tartus kıyı şeridinde hâkimiyet kurarak, Ukrayna’daki maliyetlerini dengelemek adına Suriye’den çekilmeyi kabul etmiş gibi görünüyor. Ancak bu denklemin içinde Türk milletinin hangi sorunlarla karşılaşacağı, bu projelerin ülkemize ne tür sıkıntılar getireceği doğru şekilde analiz edilmelidir.
Bu süreçte Türkiye’nin de bir parçası olduğu Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) kapsamında, ülkemizin siyasal ve ekonomik yapısının dizayn edildiğini görüyoruz. 1997’den bu yana Türkiye siyaseti üzerinde bir operasyon yürütülüyor. O dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın, dönemin ABD yetkilileriyle yaptığı görüşmeler ve sonrasında AKP’nin kurulması bu dizaynın başlangıç noktalarından biridir.
2001-2002 ekonomik krizleriyle Türkiye’nin üretimden uzaklaştırılması, düşük kur-yüksek faiz politikasıyla ithalata bağımlı hale gelmesi bu sürecin ekonomik boyutudur. İhracat ve ithalat dengelerinin bozulması, Türkiye’yi üretimden koparan bir yapıya sürüklemiştir. Bu durum, sonrasında ekonominin bozulması ve toplumsal buhranların yaşanmasına zemin hazırlamıştır.
Bugün Suriye’nin bölünmüş yapısı ve gelecekte İran’a yönelik benzer bir operasyon, ardından Türkiye’ye sıçrayacak iç kargaşa planları dikkatle takip edilmelidir. Türk devleti, bu süreçte hem sahada hem masada sağlam bir duruş sergilemek zorundadır. Bu bölgesel projelerin farkında olarak milli birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmek, bu tehditlere karşı en güçlü savunmamız olacaktır.
Biz bir mücadelenin içerisindeyiz. Bu mücadelenin adı, Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliği mücadelesidir. 1923 ruhunu yeniden diriltmek dışında başka bir alternatifimiz yok ve böyle bir arayışımız da bulunmuyor. Her şey belli: Tekrar özümüze dönerek hızlı bir şekilde muasır medeniyetler seviyesine ulaşmamız gerekiyor. Üretimden eğitime, hukuktan adalete birçok alanda gerekli adımları atarak ülkemizi olması gereken düzeye taşımak zorundayız. Çalışmalarımız bu doğrultuda tüm hızıyla devam ediyor.
Suriye’deki gelişmelerin ardından yaşanabilecek İran olayları şu an gündemde. Yaklaşık iki ay önce, yanılmıyorsam Bursa Uludağ Üniversitesi’nde, TRT Genel Müdürü tarafından “İran’ın canını sıkacağız” şeklinde bir açıklama yapılmıştı. Bu söylem, aslında İran’ın parçalanması, bölünmesi ve akabinde sıranın Türkiye’ye gelmesi anlamına geliyor.
Bu nedenle Zafer Partisi olarak buradan hükümetimize ve devletimize net bir uyarıda bulunuyoruz: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin birliğini bozacak, bünyemizde otonom devletlerin oluşumuna yol açacak hiçbir yapının içerisinde olmayın. Milletimizi bir kez daha İstiklal Harbi yaşamak zorunda bırakmayın. Bu bizim en büyük talebimizdir. Ancak bu taleplerimizin iktidar tarafından duyulmadığını veya dikkate alınmadığını biliyoruz. Onlar, kendi misyonlarını gerçekleştirme peşindeler. Biz ise Türk milliyetçileri ve Atatürkçüler olarak bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tek parça bütünlüğü içerisinde yaşamasını sağlamak için tüm gücümüzü sarf edeceğiz.
Suriyelilerin dönmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ancak bugün sosyal medyada, Suriyelilerin ülkelerine geri döndüğüne dair yanıltıcı videolar görüyoruz. Bu içeriklerle, Zafer Partisi’nin misyonunu tamamladığı algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Bizim Suriyelilerle, Afganistanlılarla veya herhangi bir milletle sorunumuz yok. Bizim derdimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin huzur ve bütünlük içerisinde yaşamaya devam etmesidir.
Bugün yaklaşık 7 milyon Suriyeli, Türkiye sınırları içinde yaşamaktadır. Kısmi ve göstermelik geri dönüşler olsa da, Suriye rejimi yıkıldıktan sonra ortaya çıkan liderlik boşluğu, ülkenin dört parçaya bölünmüş istikrarsız yapısı ve ekonomik altyapısının yetersizliği nedeniyle Suriyelilerin kalıcı bir şekilde geri dönmesi mümkün görünmemektedir. Savaş devam edecek ve bu bölünmüş yapı, gelecekte bugünden daha büyük tehditler oluşturacaktır.
Bu nedenle “Suriyeliler geri dönecek” söylemi yalnızca bir hikayeden ibarettir. Sosyal medyada, Çin’deki 50 şeritli yolların görüntüleriyle oluşturulan sahte algılar, tamamen bir senaryo ürünüdür. Ancak Türk milleti uyanık olmak ve buna göre önlem almak zorundadır.
Sonuç olarak, Suriyeliler Suriye’ye, Afganistanlılar Afganistan’a ya da Afrikalılar Afrika’ya dönmeyecek. Geri dönüşlerin sağlanması için, devletin otoritesini doğru şekilde tanzim etmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu hedefi Allah’ın izniyle gerçekleştireceğiz. Temennimiz, bu sürecin bizden önce çözüme kavuşmasıdır. Ancak yakın zamanda iktidara geldiğimizde, gereken neyse yaparak bu kişilerin ülkelerine dönüşlerini sağlayacağız.”