Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo şu ifadeleri kullandı;
“Bu muhteşem şehirde bulunmak gerçekten çok güzel. 20 yılı aşkın süredir kent yoksulluğu ile ilgileniyorum, ancak hiçbir zaman böyle bir dönem görmedik. Şu anda burada bulunanların neredeyse tamamı yoksulluk sınırının altında yaşıyor, öyle değil mi? Artık yoksulluk tanımı değişti; çalıştığınız halde yoksullaşıyorsunuz. Emeklisiniz, yoksulsunuz. Çalışıyorsunuz, yine yoksulsunuz. Fabrikada işçisiniz, yoksulsunuz. Hatta beyaz yakalısınız, ama artık beyaz yakalılar bile yoksulluk sınırının altında. Eskiden beyaz yakalılar için yoksul demiyorduk, ancak şu anda özel okul masraflarını karşılamak ya da çocuklarının ihtiyaçlarını gidermek için bile zorlanıyorlar.
Emekliler, pazara çıkmaya utanır hale geldi, ama bu utanmayı da insanlara yükleyen bir sistem var. İnsanların onuruyla oynayan, onları itibarsızlaştıran bir düzen içindeyiz. Kimse artık önümüzdeki yaz hangi tatile gideceğini hayal bile edemiyor. İnsanlar bu hayalleri bile yük olarak görüyor. Eskişehir de dahil olmak üzere birçok şehirde durum aynı. Asgari ücretle kira neredeyse aynı seviyede; üstelik bu kira, 2 odalı bir ev için. İnsanlar, geçimlerini kredi kartları ya da borçlarla sürdürmeye çalışıyorlar. Bu durum, bir döngü halinde devam ediyor.
Çocuklara gelince, yetersiz beslenme oranları giderek artıyor. 2018 yılında yapılan bir araştırmaya göre bu oran %6 idi. O dönem 5 yaşında olan çocuklar, bugün 10-11 yaşına geldiler ve hâlâ yetersiz beslenme nedeniyle öğrenme güçlüğü yaşıyorlar. Şu an Türkiye genelinde 400 bin ile 500 bin arasında çocuk yetersiz beslenme kaynaklı sorunlarla karşı karşıya. Ancak bu rakamlar ortaya çıksa bile çocuklar için bir adım atılmıyor.
Gıda yoksulluğu, gıda enflasyonu gibi nedenler, insanların pazardan sebze-meyveyi taneyle almasına, hatta bazen hiç alamamasına neden oluyor. %62,4 oranında çocuk her gün sadece ekmek ve makarna ile besleniyor. Düşünün ki hamile bir anne de aynı şekilde besleniyor. Anne karnındaki bebek, yetersiz beslenme ve eşitsizlikle karşı karşıya kalıyor. Bilimsel araştırmalar, doğumdan sonraki ilk 1000 günün ve özellikle 5 yaşına kadar olan dönemin kritik olduğunu söylüyor. Bu süreçte yetersiz beslenme, çocuklarda öğrenme güçlüğü, zihinsel bozukluk ve diğer sorunlara yol açıyor. Bu çocuklar hayata 1-0 geride başlıyor.
Beslenme, sadece karın doyurmak değil, sağlıklı beslenmek demektir. Ancak Türkiye’de obezite oranları Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre üst sıralarda. Obezite bir zenginlik hastalığı değil, aynı zamanda yetersiz beslenmenin bir sonucudur. İnsanlar bulduklarını yiyor, sağlıksız ve tek tip besleniyorlar. Bu bir döngü; çocuklukta başlayan eşitsizlik, okul çağında derinleşiyor. Bu da çocuk işçiliği gibi sorunları beraberinde getiriyor.
Ne yazık ki iktidarın yoksullukla ilgili etkin bir sosyal politikası bulunmuyor. Tam aksine, bu yoksulluğu artıran politikalar uygulanıyor. Anne karnında başlayan eşitsizliğe müdahale edilmedikçe, bu döngü büyümeye devam edecek.”