Gökçe Gökçen konuşması şu şöyle:

“İnanın ki ben bu kanun teklifinize çalışırken, tek tek maddelerle ilgili desteklerimi veya itirazlarımı dile getirmeye niyetlenmiştim. Çünkü inanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ne kadar birlikte çalışır ne kadar birbirimizi anlayıp, dinleyip tartışırsak milletimiz için o kadar faydalı sonuçlar alabiliriz.

Ama bugünkü koşullarda, bu mümkün olamıyor. Çünkü her ne kadar geri çekilmiş olsa da yeniden ısıtılıp gündeme getirilen birçok antidemokratik kanun teklifiyle karşılaşmaya devam ediyoruz.

Gökçe Gökçen'den Ötenazi Açıklaması; Çıkarılmış Bir Şey Yok!”

Size bu kanun teklifinizle ilgili 4 temel itirazımı dile getireceğim.

Birincisi, siz bu kanunları mecliste değil, yürütme organında hazırlıyorsunuz. Yani siz hazırlamıyorsunuz. Bugüne kadar Adalet Bakanı defalarca açıklama yaptı. Grup başkanınız, grup başkan vekiliniz, Adalet Komisyonu Başkanımız, iktidar ortağınız defalarca açıklama yaptılar. Biri, “yanlış anlaşıldı” dedi. Bir diğeri “taslakta hiç böyle bir madde yoktu” dedi. Bir de size yakın medya organlarına sızan, sızdırdığınız metinler konuşuldu.

Bugün de eleştirileri dikkate aldığınızı söylüyorsunuz. Güzel. Bu maddenin geri çekilmesinde emeği geçen Grup Başkanvekillerimize, Adalet Komisyonu üyelerimize, hukukçu milletvekillerimize ve toplumsal muhalefete teşekkür ediyorum.

Fakat, bir gün söylediğiniz, diğer bir gün aynı olmuyor. Kadının soyadı konusunda çok geç kalınmış, eşitlikçi bir düzenlemeyi halen bekliyoruz. Bizim verdiğimiz kanun tekliflerini gündeme almıyorsanız, bizim önerilerimize ret oyu kullanıyorsanız buyurun eşitlikçi bir düzenlemeyi siz getirin, biz buna karşı çıkmayız, artık toplumun gerçek sorunlarına odaklanalım diyoruz.

Biliyoruz alıştırmaya çalışıyorsunuz, biliyoruz normalmiş gibi davranalım istiyorsunuz ama, demokratik bir ülkede kanunlar bu şekilde yapılmaz. Yapılmaz. Kanun dediğiniz şey, yasama organında hazırlanır, yasama organında yapılır. Bürokratların kıymetli desteği alınır, fakat yasama yetkisi asla saraya devredilemez.

İkincisi, torba kanun diye bir şeyi hiçbir gerçek hukukçuya kabul ettiremezsiniz. Bir kanunla, noterler hakkında işlerini kolaylaştıracak düzenlemeler yapıyorsunuz, aynı kanunla, hükümetinize eleştiri getiren her vatandaşı çok ağır bir şekilde suçlayacak, çok ağır bir şekilde cezalandıracak maddeler getiriyorsunuz. Bu olmaz. Bu demokratik bir ülkede olmaz.

Üçüncüsü, Bölge Adliye Mahkemelerinde Cumhuriyet başsavcı vekillerinin nasıl atanacağına dair düzenleme getiriyorsunuz. Size soruyorum. Böyle bir maddeye neden ihtiyaç duydunuz?

Mevcut mevzuatta en kıdemli Cumhuriyet savcısı, Cumhuriyet başsavcı vekili olarak görev yapıyor. Şimdi ise hem kıdem şartını ortadan kaldırıyorsunuz hem de başsavcı vekillerinin sayısını birden çok olarak belirliyorsunuz.

Ben size soruyorum. Neden? Bir tane doyurucu açıklama yok. Peki şunu da soralım. Acaba istinaf mahkemeleriyle ilgili böyle bir düzenleme, Ekrem İmamoğlu’nun istinaf mahkemesinde bekleyen davası ve diğer siyasi davalarla ilgili olabilir mi?

Ben daha çocuktum. Tüm Türkiye, bir şiir okuduğu için siyaset yasağıyla karşılaşan Tayyip Erdoğan’ı konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi, siyasetin yargı eliyle dizayn edilmesine karşı çıktı. Peki şimdi ne olacak? Bugünler geçtiğinde, devir değiştiğinde sizler siyaset yasaklarıyla mı anılacaksınız? Yoksa olgun bir şekilde demokrasiye saygı mı göstereceksiniz? Önünüzde bir tercih var.

Dördüncüsü ve kamuoyunun en çok tartıştığı mesele. Etki ajanlığı. Burada söyleyeceklerimi, olur da maddeyi tekrar evirip çevirir, biraz yumuşatıp sivil toplumu razı etmeyi amaçlarsınız diye dile getirmeyi önemli görüyorum. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu düşünceye esastan itiraz ediyoruz.

Etki ajanlığı. Yani “devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine” “bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları” doğrultusunda suç işlemek.

Mesela ben merak ediyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iç veya dış siyasal yararları nedir? Bunu kim belirleyecek?

Mesela Abdullah Öcalan’ın cezaevinden çıkmasını ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelerek kürsüde konuşmasını talep etmek, iç veya dış siyasal yararlara aykırı mıdır, bu yararlara uygun mudur?

Fethullah Gülen’i sağlığında bu ülkeye çağırmak, “gel bu hasret bitsin” demek, iç veya dış siyasal yararlara aykırı mıdır, uygun mudur?

Rahip Brunson’ın serbest bırakılmasını savunmak ne zaman siyasal yararlara aykırı, ne zaman uygun sayılacak?

İsrail’le yapılan ticaretle ilgili konuşmak, siyasal yararlara aykırı mıdır, uygun mudur?

Dün Meclis’e çağırıp bir akademisyen olarak katkılarını dinlediğiniz Ahmet Özer’i savunmak, bugün siyasal yararlarınıza aykırı mı olacak?

Ya da Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanının sıklıkla övgüyle bahsettiği Ahmet Türk’ün hakkını savunmak, bugün siyasal yararlarınıza aykırı mı olacak?

Bunun gibi daha kaç iniş ve çıkış yaşayacağız, vatandaşımız hangi görüşünüze göre hareket edecek?

Hukukta belirlilik, hukuk güvenliği esastır. Ceza hukukunun temel prensiplerine göre bir kişi, hangi fiilin sonucunun ne olduğunu bilmek, öngörmek zorundadır. Bunu sağlamak zorundasınız. Yoksa bu dönemde Anayasa’nın ilk üç maddesini değiştirme tartışmaları çıkardığınız gibi, Anayasa’nın ikinci maddesini çoktan çöpe atmış olursunuz.

Getirdiğiniz ve daha sonra tekrar da değerlendireceğinizi düşündüğümüz bu kanun teklifi, yakın geçmişe kadar yürürlükte olsaydı; Montrö Antlaşmasını savunan bildiriye imza atan emekli amiraller etki ajanı olacaktı. Güvenpark davasında PKK terör örgütünün katlettiği insanlarımızın ailelerinden tazminatları geri isteyen Danıştay’ı eleştirmek, ajanlık olacaktı. 10 Ekim Gar Katliamının ardından IŞİD terör örgütünün hedef aldığı insanlarımızın hakkını savunmak ajanlık faaliyeti olacaktı.

Dün alkışlayarak kabul ettiğiniz, bugün ise şeytanlaştırdığınız İstanbul Sözleşmesi’ni savunan; her katledilen kadının davasına sahip çıkan kadın platformları ajan olacaktı. Ana akım medyada artık kendine yer bulamayan bağımsız gazetecilerin tümü ajan olacaktı. Bilimsel projeleri için sizin destek vermediğiniz, ama uluslararası organizasyonların desteğini alan tüm akademisyenler, ajan olacaktı. Akbelen’de ağacına sahip çıkanlar, Kaz Dağlarında doğasını koruyanlar, Hopa’da yeşili için direnenlerin tamamı bugün birer ajan olacaktı. Yakınları için mezar isteyen, adalet isteyen Cumartesi Anneleri, Çorlu Tren Katliamında evladını kaybetmiş anneler, Gezi’de öldürülen çocukların aileleri, bugün birer ajan olacaktı.

“Ajanlıktan ceza almak için başka suçların işlenmiş olması gerekiyor” diye itiraz edebilirsiniz. Ama bu itirazlarınızın tümü geçersiz olacak. Çünkü siz bu insanların hepsini başka uydurma suçlardan yargıladınız zaten. O yüzden kimse kimseyi kandırmasın.

Teklifte “Devlet veya organizasyon” deniyor. Mesela bu organizasyona Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olduğu, bizlerin de görev yaptığı Avrupa Konseyi dahil midir? Değil midir? Uluslararası insan haklarını savunan sivil toplum örgütleri dahil midir? Değil midir?

Ben size söyleyeyim. Bu yasa geri gelirse akademisyenler, dernekler, sivil toplum örgütleri ve gazeteciler çok ağır bir şekilde ajanlıkla suçlanacaklar.

Milli İstihbarat Teşkilatı Hukuk Müşaviri Adalet Komisyonunda bu teklifle ilgili bazı açıklamalarda bulundu. Kendisinin tüm anlattıklarından şu sonuç çıkıyor: ülkemizde tehdit, şantaj, iftira, insan kaçırma, uyuşturucu suçlarının cezaları ya da bu cezaların yatarı yeterli değil. Tam da bu yüzden yeni suç üretmek istediniz. Bu söylemler, adalet sisteminin ve yargının doğru işlemediğinin bir itirafıdır. Fakat sorunu çözmenin yolu, bu kadar muğlak bir kanun getirmek de değildir.

Bugün eleştirilerden rahatsız oluyor olabilirsiniz. Bizlerin, vatandaşlarımızın konuşmasını istemiyor olabilirsiniz. Caydırıcı bir etki yaratarak iktidarınızı sonsuz kılmak istiyor olabilirsiniz. Uzun bir süredir politikanız bu. Halk iktidara gelirken söylediklerinizle 22 yılın ardından karnenize bakınca, “nereden nereye” diyor. Ama unutmayın, sizi getiren halk, geldiğiniz gibi geri göndermeyi de bilecek.

31 Mart’ta Cumhuriyet Halk Partisi’ni birinci parti yapan halkın gücü, artık sizin arkanızda yok. İstediğiniz kadar deneyin, susturamazsınız. İnsanların düşüncelerini, sözlerini, davranışlarını “ajanlık” gibi hakaretlerle cezalandıramazsınız.

Gürcistan halkına haksızlık olarak gördüğünüzü, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına dayatamazsınız.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak en başından itibaren kararlılıkla direndiğimiz bu maddeyi, etki ajanlığı utancını yalnızca bugün değil, bütün gündeminizden kalıcı olarak çıkarın. Anayasa ihlallerine bir an önce son verin.

Kalan son zamanlarınızda, hurdacılık yapan bir annenin beş çocuğuna nasıl bakacağını ve o çocukların nasıl öldüğünü, neleri yanlış yaptığınızı, kimleri nasıl yoksulluğa terk ettiğinizi bir tekrar düşünün. Diyarbakır’da bir çocuğun nasıl katledildiğini hala aydınlatamadığınızla bir yüzleşin. Kaç tane istismarcıyı serbest bıraktığınızı, kaç cezaevinde tutuklu ve hükümlülerin ne koşullarda kaldığını bir tekrar düşünün. Beraat etmiş insanları nasıl fişlediğinizi, KHK’lıları ve ailelerini sivil ölüme nasıl mahkûm ettiğinizi düşünün. Uyuşturucuya bulaşan gençlerin ailelerinin “keşke ölseydi de bu halini görmeseydim” sözlerini bir tekrar düşünün. Mülakatları kaldırma sözü verip de hayallerini yıktığınız o gencecik öğretmenleri bir düşünün. Hak arayanla daha fazla uğraşmak yerine, kalan zamanlarınızı böyle değerlendirmeniz memleketin faydasına olacak.”

Editör: Akif Yer