FOTO GALERİ

Talat Yalaz: "Adalet ve Kalkınma Partililer pazara gidemezler"

Talat Yalaz, ekonomik sıkıntılardan halkın iktidarı sorumlu tuttuğunu, alım gücünün düştüğünü ve AK Parti’nin pazara gidemeyecek kadar tepki çektiğini söyledi.

Abone Ol

CHP Eskişehir İl Başkanı Talat Yalaz şu ifadeleri kullandı; “Eskişehir İnşaat Mühendisleri Odası Başkanının söylediği bilgiye itibar etmek gerekir. Eğer böyle bir bilgi veriyorsa, konunun uzmanı olarak bu husus şehirdeki tüm bileşenleri düşündürmelidir. Kentsel dönüşümle ilgili olarak Ayşe Ünlüce’nin, Büyükşehir Belediyesi'nin projelerinde yerel seçim sürecinde yaptığı açıklamaları vardı. Bu konuda, kentsel dönüşüme yönelik girişimlerin ivedilikle başladığını gözlemledik. Bu dönem için de Ayşe Başkan’ın 5 bin konutu dönüştürme gibi bir iradesi ve isteği olduğunu biliyoruz. Buna ilişkin yoğun bir çalışma yürütüldüğünü de görüyoruz. Ancak kentsel dönüşüm konusunda asıl sorun, Bakanlık’tan bu anlamda herhangi bir aktivasyon görmüyor olmamızdır. Bu sorun sadece belediyenin ya da merkezi iktidarın değil, her ikisinin de üzerine eğilmesi gereken bir konudur. Kendi adımıza, bu konunun üzerine samimiyetle ve itinayla eğildiğimizi açıkça ifade edebilirim. Umarız ki iktidar da, kentsel dönüşümle ilgili asıl sorumluluk sahibi olan Bakanlık nezdinde bu konuda gerekli iradeyi ortaya koyar. Deprem bölgesinde olan Eskişehirimiz için, İMO Başkanı Orkun Bey’in ifade ettiği gibi, bir riskin de bulunduğu göz önüne alındığında, gerekli girişimlerin yapılmasını ümit ediyoruz. Büyükşehir Belediyesi anlamında böyle bir irade söz konusudur. Ancak iktidardan da bu konuyu sürekli kendi sorumluluklarını örtbas ederek gündeme getirmek dışında bir icraat bekliyoruz. Özellikle Küçük Sanayi Bölgesi meselesine gelirsek, bu sorun yeni ortaya çıkmış bir mesele değildir. Uzun süredir dillendirilen bir sorundur. Takkalı Mahallesi, Küçük Sanayi Bölgesi gibi alanlar, iktidar tarafından ivedilikle dönüştürülmesi gereken yerlerdir. Ayşe Başkan da, dediğim gibi, 5 bin konutu bu dönem içinde dönüştürmek gibi bir proje ve destekle hareket ediyor. İktidar da belediyelerimiz de bu konuda el birliğiyle odaklanmalıdır. Biz bu konuda hazırız, çünkü önemli olan Eskişehir’dir. Eskişehir’in deprem bölgesinde olduğu değerlendirildiğinde, bu konunun sürekli gündemde kalması ve öncelikler arasına ivedilikle alınması gereken bir mesele olduğu açıktır. Ayrıca İMO Başkanı’nın açıklamalarına itibar edilmesi gerektiğini ve bu hususun göz ardı edilmemesi gerektiğini de ifade ediyorum.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi geçtiğimiz günlerde “Atatürk yaşasaydı bugün AK Parti’ye üye olurdu” dedi. Mustafa Kemal Atatürk bugün yaşasaydı, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ülkenin başına getirdiği birçok sorun yaşanmazdı. Ancak Mustafa Kemal Atatürk demek yalnızca bir isimden ibaret değildir. Atatürk’ün 6 ilkesi, hem Cumhuriyet Halk Partisi'nin temel değerlerini hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinin yapı taşlarını oluşturur. Bu ilkeleri tek tek sıralayıp Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu ilkelere yaklaşımını değerlendirdiğimizde, 6 ilkenin altısında da bu partinin başarısız olduğunu açıkça görmekteyiz. Bu tür söylemler, yalnızca algı yaratmaya yönelik boş ifadelerden ibarettir. Mustafa Kemal Atatürk bir ideolojinin kurucusudur ve bu ideoloji, altı oktan, yani altı temel ilkeden beslenir. Bu ilkeler çerçevesinde kimin Atatürkçü olduğu, kimin Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden gittiği son derece nettir. Bugün hem eğitimde hem de devlet yönetiminde, Atatürk ilke ve inkılaplarının açtığı yoldan kasıtlı ve sistematik bir şekilde uzaklaşma durumu yaşandığı da aşikârdır. Bu şartlar altında “Mustafa Kemal Atatürk yaşasaydı bize oy verirdi” gibi bir söylem, yetişkin bir insanın ya da hatta küçük bir çocuğun bile inanmasını imkânsız kılacak kadar gerçek dışıdır. Böyle bir ifadeye cevap verirken bile bir zul hissi taşıyorum. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi’nde Atatürk’e olan bağlılık yönünde bir irade ortaya çıkacaksa, bundan elbette memnuniyet duyarız. Mustafa Kemal Atatürk'ün altı ilkesi bellidir ve bu ilkelere uymak zor değildir. Çünkü bu ilkeler, çağdaş, bilimsel ve her dönemin koşullarına uygun olacak şekilde daima canlılığını koruyan prensiplerdir. Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi bu ilkeleri kendisine rehber edinirse, ne ülkenin sorunları devam eder ne de bu partiyle diğer yurtsever partiler arasında bir sıkıntı yaşanır. Ancak, Mustafa Kemal Atatürk'ün Adalet ve Kalkınma Partisi siyasetinden hoşnut olduğu veya bu partiye oy verme iradesi göstereceği gibi bir söylem, eminim ki bu iddiayı ortaya atanların bile inanmadığı bir varsayımdır.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in laiklik ile ilgili sözleri gündem olmuştu. Bunu iktidar mensubu bir bakanın söylemesi son derece trajik bir durumdur. Hele ki bu ifadelerin Milli Eğitim Bakanı tarafından dile getirilmesi, daha da korkutucudur. Laiklikle, cumhuriyetin değerleriyle ve temel yapı taşlarıyla hesaplaşmayı veya bunlara karşı politikalar üretmeyi iktidar artık bir kenara bırakmalıdır. Bu ülkenin geçmişten bugüne birçok zorluğu aşmasında laiklik ilkesinin rolü büyüktür. Laiklik karşıtlığını anlamak mümkün değildir. Bugün Türkiye, Orta Doğu’daki herhangi bir ülke gibi karmaşalarla, iç savaşlarla veya yabancı güçlerin işgali altında mücadele etmiyorsa, bunu en başta laiklik ilkesine borçluyuz. Laiklik, akılcı, bilimsel ve bilimi kendisine rehber edinen bir yönetim anlayışını ifade eder. Laiklikle hesaplaşmak demek, cumhuriyetle, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleriyle ve onun koyduğu düsturlarla hesaplaşmak demektir. Bu nedenle, Milli Eğitim Bakanı’nın böyle bir yaklaşım sergilemesi son derece korkutucudur. Milli Eğitim Bakanı, bu tür tartışmalardan uzak durmalı ve asli görevine odaklanmalıdır. Türkiye’nin eğitim sistemi, bugün dünyanın en kötüleri arasında yer alıyor. Çocuklarımız çağdaş ve bilimsel bir eğitimden uzak şekilde eğitim görmektedir. Milli Eğitim Bakanı’nın asli görevi, bu sorunları çözmektir. Ancak bunun yerine, gündemi saptıran ve cumhuriyetle hesaplaşmaya yönelik söylemler geliştiren bir tutum sergilemesi kabul edilebilir değildir. Bakan, asli görevine odaklanmalı ve Türkiye’deki büyük eğitim sorunlarını çözmeye çalışmalıdır. Eğitimin bu denli kötü bir durumda olduğu bir ülkede, bu tür tartışmalara girmek yerine çözüm odaklı bir yaklaşım sergilemek zorundadır.

Kara Harp Okulu’nun geçtiğimiz ağustos ayında yapılan mezuniyet töreninde bir grup teğmen kılıçlarını çatarak yemin etmiş ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek tempo tutmuştu. Kara Harp Okulu’nda dönem birincisi olan Teğmen Ebru Eroğlu dahil 5 teğmen ihraç talebiyle disipline sevk edilmişti. Mustafa Kemal Atatürk ile hesaplaşmanın bir başka boyutuyla karşı karşıyayız. Oradaki saldırı, teğmenlerimize değil, doğrudan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kendisine yapılmıştır. Bugün, şahsi fikrim olarak, bu durumun toplumsal tepkiyi ölçmek amacıyla gerçekleştirildiğini düşünüyorum. Ancak kamuoyunda çok ciddi bir tepki olduğunu hepimiz açıkça gözlemliyoruz. Bu basit bir mesele değildir. "Hepimiz Mustafa Kemal'in askeriyiz" dediğimizde, bu ifade yalnızca bir slogan değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün altı ilkesini benimsemek, onun hedef gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine erişme iradesini ve ülkeyi daha ileriye götürme konusundaki mutlak kararlılığını sahiplenmek anlamına gelir. Bugün Türkiye’deki her asker, Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri olmakla gurur duyar ve duymalıdır. Söz konusu genç kardeşimiz, üstelik birinci olarak mezun olmuş, olağanüstü bir başarıya imza atmıştır. Bu başarı, askeri disiplini en iyi şekilde benimseyip uygulayabildiğinin bir göstergesidir. Ona yönelik bu saldırı, şahsına değil, doğrudan doğruya Mustafa Kemal Atatürk’e yapılmıştır. Biz bunu böyle yorumluyoruz. Genel Başkanımız da bu durumu grup toplantısında açıkça ifade etti. İktidar olduğumuzda, ülkenin kurucu liderine ve onun değerlerine bağlılıklarını dile getirdikleri için bedel ödeyen tüm askerlerimizin yanında olacağımızı ve onlara sahip çıkacağımızı belirtti. Ayrıca, bu tür durumlara sessiz kalanlardan da hem askeri hem de sivil düzeyde gereken hesap mutlaka sorulacaktır.

Halk, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne tamamen yüz çevirmiş durumda. Yaşanan ekonomik sıkıntının tüm faturasını insanlar, olması gerektiği gibi, iktidarın yanlış ekonomi politikalarına ve ülkeyi akılcı, bilimsel bir şekilde yönetememesine bağlıyorlar. İnsanlar gerçekten çok zor durumda. Pazarda karşılaştığım bir teyze, elindeki poşette yalnızca bir tutam maydanoz olduğunu, bu maydanozun yanına ne bir marul ne de başka bir sebze alacak parası olmadığını ifade etti. Açlık ve yoksulluk o kadar derinleşmiş ki artık bu durumu net bir şekilde görmek mümkün. Esnaf kan ağlıyor, pazarcının durumu çok kötü, pazara alışverişe gelen vatandaşlarımızın alım gücü ciddi şekilde düşmüş durumda. Evet, Adalet ve Kalkınma Partililer pazara gidemezler. Giderlerse çok ciddi bir tepkiyle karşılaşırlar, hatta muazzam bir tepkiyle. Bunu denemelerinde bir sakınca yok, ancak toplum içinde ne esnaf nezdinde ne de pazarcılar arasında herhangi bir gezme iradeleri olduğunu görebiliyoruz. Herkes yaşananların farkında. Yine de, her şeye rağmen halkın arasına karışmaları, vatandaşın, esnafın, çiftçinin ve pazarcının durumunu görmeleri gerekiyor. Bu tabloyu görüp buna ilişkin sorumluluğu en ağır şekilde üzerlerine almaları şart. Halk son derece tepkili ve yaşanan tüm bu ekonomik sıkıntıların, iktidarın yanlış politikalarından kaynaklandığını artık açıkça biliyor.”