Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanı Fesih Bingöl şu ifadeleri kullandı;
Öncelikle hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Bugün önemli tarihi iki olayı birlikte kutluyoruz:
İlki; Bugün Saadet Partimizin kuruluşunun 24. yıl dönümünü kutluyoruz.
“Önce ahlak ve maneviyat, üreterek kalkınma, şahsiyetli dış politika,” diyerek yola çıktık ve bu yolda yürümeye devam ediyoruz. Bugün aynı istikamette; düşmanlaştırma ve ötekileştirme değil, kardeşlik ve kucaklaşma, hak ve adalet, dürüstlük ve şeffaflık, fikir ve inanç hürriyeti ilkelerini tavizsiz bir şekilde savunuyoruz.
Biz, Türkiye’nin ve dünyanın yaşadığı krizler ve badireler karşısında hakkı, adaleti ve bir arada yaşamayı reçete olarak tüm kesimlere sunduk ve sunmaya devam ediyoruz. Çünkü Saadet Partisi’nin siyaset anlayışı, günü kurtarmak değil, geleceği toplumun faydası istikametinde şekillendirme gayreti, reel politik değil hakkın ölçü alınmasıdır.
İkincisi; “Savaş değil barış” diyerek kazandığımız Kıbrıs Barış Harekatının 50. yılında; zaferimize öncülük eden başta Erbakan Hocamız olmak üzere dönemin Başbakanı merhum Ecevit’i, kararlı siyasileri, kahraman şehitlerimiz ve gazilerimizi minnetle anıyoruz.
Mecliste görüşülmekte olan “Hayvan Haklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ne yönelik görüş ve önerilerimizi ifade etmek istiyoruz.
Milli Görüş Hareketinin mensupları Saadet Partililer olarak bizler için siyaset; yaşanabilir şehirler, yaşanabilir bir ülke ve yaşanabilir yeni bir dünyanın kurulabilmesi için kullanılabilecek yegâne araçtır. İktidar mücadelesi yolunda her şeyi araçsallaştıran anlayışı kabul etmediğimiz gibi, iktidara gelmek için her yolu mubah sayan zihniyeti de reddediyoruz. Zira böyle bir anlayışın uzun vadede yaşanabilir ortamları tesis etmesi mümkün olmaz. Bugün hem insanlar hem de diğer bütün canlılar için yaşanabilir şehirlere ihtiyaç vardır. Siyasetüstü yaklaşım; toplumun ihtiyaçlarını gözeten, hem aklın hem de vicdanın gözetildiği, kişisel veya partisel hırsların ve hedeflerin bir kenara bırakıldığı, toplum yararına fedakârlıktan kaçınmayan bir tavrı ifade eder. Bu yaklaşım ortaya konduğu sürece siyaset; sorunların gerçek çözümlere kavuşturulduğu, toplumun yararına çalışarak gerçek niteliğine kavuştuğu bir merci olabilecektir.
Bakınız; bugün çözüm aradığımız “sahipsiz sokak köpekleri” sorunu bugün ortaya çıkmış değildir. Bugün çözülmesi zor, yükü ağır olarak karşımızda duran bu sorun, daha küçük sorunların ihmal edilmesi sonucunda oluşmuştur.
Bizler, “Karıncayı yaşat ki, devlet yaşasın” hassasiyetiyle hareket etmeyi inancımızın bir gereği olarak görürüz. Ancak şunu da kabul ederiz ki; belli bir aşamadan sonra sahipsiz sokak köpeklerinin uyutulması, istemesek de zorunlu hale gelebiliyor. Ancak getirdiğiniz teklifte “ötanazi” olarak ifade ettiğiniz yöntem birçok infiale yol açabilecek, çerçevesi geniş tutulmuş olması nedeniyle kabul edilebilir değildir. Üstelik bunu belediyelere verdiğiniz bir imkân olarak tanımlamanız asla vicdani değildir, son derece kusurlu ifadelerdir. Bu konunun siyasi saiklerle yerel yönetimler üzerinde bir baskı unsuru haline getirebilecek düzenlemelerden kaçınmak gerekir. Merkezi yönetim sadece denetim kısmında değil, uygulama kısmında da sorumluluk almalıdır. Bunun yanında hayvan hakları kuruluşları ve veterinerlerimiz de sürece mutlaka dahil edilmelidir.
Kamusal alanlar olan sokaklar, parklar ve kaldırımlarda hayvanların rastgele beslenmesi birçok tartışmaya yol açıyorken aynı zamanda bu ortamlara bırakılan sağlıksız besinler hastalık yayabiliyor. Teklifinizde bu durumu düzenleyen bir hüküm konulmamış. Şunu kabul etmeliyiz ki; “sahipsiz sokak köpekleri” diye bir sorun var ve sokaklarımız özellikle çocuk ve yaşlılarımız gibi zayıf bireyler için güvenli değil. Bunun yanında hayvanlara kötü muamele, şiddet ile birlikte barınaklarda çok kötü şartların olduğu da kabul etmemiz gereken bir gerçektir.
Biz, parti olarak ortaya koyduğumuz raporlar ve kanun teklifimizle özetle diyoruz ki; sokaklar güvenli, hayvanlar güvende olacak.
Bunun için özetle önerilerimiz şunlardır:
Sokak köpekleri kısırlaştırıldıktan sonra tekrar sokağa bırakılmamalıdır. Köpeklerin alındıkları ortama geri bırakılması popülasyonun kontrolünü imkânsız hale getirmektedir.
Barınak ve bakımevlerinin yanı sıra yaşam alanları kurulmalıdır. Uygun bulunan açık alanlar sahipsiz sokak köpekleri için yaşam alanına dönüştürülmeli, daha doğal ve özgür bir ortamda yaşamaları sağlanmalı. Gerekli görüldüğü halde yaşam alanı içerisinde de barınak kurulması sağlanmalıdır.
Barınak ve bakımevlerinin şartları iyileştirilmeli, kamera sistemleri ile 7/24 izlenebilmelidir.
Bağış toplayan hayvansever kuruluşlar, barınak ve bakımevleri kurmakla yükümlü olmalıdır. Böylece belediyeler ve bakanlık üzerindeki mali yük paylaştırılmalıdır. Bağış yapmak isteyen hayvanseverler, hem yaptığı bağışın karşılığını görebilmeli hem de çalışmaları bizzat denetleyebilmelidir.
Barınak, bakımevi ve yaşam alanlarında çalışan personellere yönelik eğitim zorunlu hale getirilmelidir.
Gönüllülerin barınak ve bakımevlerini ziyaret etmesi ve aktif görev almaları kolaylaştırılmalıdır.
Evcil hayvan satışı kontrol altında olmalıdır. Hayvan sahiplendirme esas alınmalı, merdiven altı üretim ve satışa izin verilmemelidir.
Tüm evcil hayvanlar mikroçip ile kayıt altına alınmalıdır. Hayvanların sokağa bırakılması, kaybolması, hastalık bulaştırması gibi olumsuzlukların önüne geçilmelidir.
Tehlikeli ırklara izin verilmemeli, tehlikeli ve yasak ırkların saldırılarından sahipleri sorumlu tutulmalıdır. Yasak ırk köpeğin bir insana zarar vermesi durumunda sahibine Türk Ceza Kanunu uyarınca ceza verilmelidir.
Cezalar daha caydırıcı hale getirilmeli, hayvanlara yönelik şiddet ve işkence uygulayanlara, hayvanları sokağa terk edenlere daha caydırıcı cezalar uygulanmalıdır.
İnsan hayatını merkeze alan ve hayvan refahını gözeten bir bakış açısıyla; “sahipsiz sokak köpekleri” sorununun çözülmesi için gayret ediyoruz. Muhalefet tarafından gelen her teklifin peşin hükümle dikkate alınmaması kabul edilebilir bir tavır değildir. Getirdiğiniz teklif, birçok açıdan bilimsellikten uzak bir şekilde hazırlanmıştır. Sokak hayvanları gibi genel bir kavram kullanmışsınız, kazalara ve ölümlere sebep olan hayvanların mutlaka tasnif edilmesi gerekir. Bu hayvanlardan kaçının sahipsiz sokak köpeği olduğu açık bir şekilde ortaya konulmalıdır.
Geçmişte de insanlığa sığmayan benzer uygulamalarla köpek popülasyonunun önüne geçilmek istenmiştir. Ancak başarılı olunamamıştır. Sonuç, birçok masum canın ölümüne ve bir dizi doğal felaketlere yol açmıştır. Tarih tekerrürden ibarettir. Geçmişten ders almayan geleceğe merhamet etmez.
İnsanı insan yapan diğer canlılardan ayıran aklı ve vicdanıdır. Çıkarılmak istenen yasa ne akla ne vicdana sığmaktadır. Türkiye’de 1390 belediyenin sadece 237’sinde bakımevi bulunmaktadır. İddia edilen 4 milyon hayvanın buralara toplatılması, belli bir sürede sahiplendirilmesi, sahiplenilmeyen hayvanın sağlıklı da olsa ötenazi uygulaması ile yaşamına son verilmesi tasarlanmaktadır. Bu kesinlikle kabul edilemez. Bu kanlı bir yasadır. Her can kutsaldır.
Bu kanunun hayvan sevmek veya sevmemekle ilgisi yoktur. Bizleri bu şekilde kutuplaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu oyunlara gelmemeli, insanlığımızı kaybetmemeli ve daha insancıl çözümler bulunmalıdır.
Sokak Hayvanları Popülasyonunun Baş Sorumlusu Kimlerdir?
2004 yılında çıkarılan yasayı uygulamayıp kısırlaştırma, aşılama, kayıt altına alma işlemlerini yapmayan belediyeler veya bu konuda gerekli bütçeyi vermeyen merkezi yönetimlerdir. Bir heves uğruna özellikle cins hayvan satın alıp kısırlaştırmayıp sokağa atanlardır. Katalog üzerinden hayvan satışı yapanlardır. Köpeklerinin en güçlüsünü alıp diğer köpekleri şehre bırakan kırsaldaki insanlardır. İzin verilen, denetlenmeyen üretim çiftlikleridir. Üretim çiftlikleri kapatılmadan, sahipli sahipsiz ayrım yapmadan kısırlaştırma yapmayan hayvan sahiplerine ve belediyelere idari para cezaları uygulanmadıkça, hayvan satışı engellenmedikçe, kırsaldaki insanların hayvanları gerekirse devlet zoru ile alınıp kısırlaştırılmadıkça isterseniz 10 milyon hayvan öldürün, bu sorun hiç bitmeyecektir.
Çözüm Nedir? Ülke çapında kısırlaştırma seferberliği yapmaktır. Tüm STK'lar, dernekler, gönüllüler, hayvanseverler ile işbirliği yapılarak el ele bu sorun çözülebilir. Bölgeyi, o bölgedeki hayvanları tanıyan hayvanseverler ile birlikte gerekirse özel kliniklerle işbirliği yapılarak yoğun ve düzenli bir şekilde kısırlaştırma yapılabilir. İnanın, çok değil, bundan 5 yıl sonra ülkemizde böyle bir sorun bir daha gündeme dahi gelmeyecektir.
2004 yılında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nu yürürlüğe koyan yine bu hükümettir. Kısırlaştırıp aşılatıp rehabilite edilmesini ifade etmişlerdi. O günden bu güne yasa kamil manada uygulanmamıştır. Şu an çıkarılmaya çalışılan yasa şu demektir; “Biz işimizi yapmadık, yasayı uygulamadık, popülasyon arttı. Şimdi de hayvanları öldürerek çözüm bulmaya çalışacağız.” Yapılanlar, yapılacakların teminatı ise bu da bir çözüm olmayacaktır. Olan yine bu masum dilsiz hayvanlara olacaktır. Onları savunmak hepimizin borcudur. Çünkü onlar bizlere emanettir.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimizi sonlandırırken, bu kanun teklifinden çıkacak neticenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Siz değerli katılımcılara teşrifleriniz ve katkılarınız dolayısıyla Saadet Partisi adına teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim."