Eskişehir Baro Başkanı Barış Günaydın şu ifadeleri kullandı;
5 Nisan biz Avukatlar için önemli bir gün. Bugün, sadece bir meslek grubunun değil, bir halkın adalet arayışındaki umut ışığını temsil eden Avukatların günü. Hakkı, hukuku ve adaleti savunmak için burada olan ve fiziken burada olamasa da yüreğiyle, zihniyle aramızda bulunan tüm meslektaşlarımı saygıyla, sevgiyle ve ortak hukuk mücadelemizin coşkusuyla selamlıyorum.
Biz Avukatlar, yalnızca bireylerin haklarını değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğünü, adil yargılanma hakkını ve demokratik toplum düzenini koruma sorumluluğunu da taşıyoruz. Hukuk devleti ilkesinin aşındığı, yargı bağımsızlığının zedelendiği ve savunma makamının sistematik biçimde baskı altına alınmaya çalışıldığı, avukatlık mesleğinin icrasını zorlaştıran hukuki, ekonomik ve sosyal engellerin giderek arttığı bir ortamda; savunma hakkını, meslek örgütlerimizin bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü koruma sorumluluğuyla hareket ediyoruz. Unutmayalım ki: Hukuk devleti, ancak bağımsız savunmayla ayakta kalır. Avukatın özgürlüğü, yalnızca bir meslek hakkı değil, halkın adalete ulaşma hakkının da teminatıdır. Avukatların serbestliği Avukatlık Kanunu ile güvence altındadır. Baroların bağımsızlığı ve kendi iradesiyle yönetilme hakkı ise, doğrudan Anayasa’nın 135. maddesine dayanmaktadır.
Bu anayasal ve yasal güvenceler; yalnızca avukatların mesleğini özgürce icra edebilmesi için değil, aynı zamanda bağımsız bir yargının ve adil bir yargılamanın vazgeçilmez ön koşuludur. Avukat özgür değilse, yargı bağımsız değildir. Baro özerk değilse, savunma susturulmuştur. İşte bu yüzden biz avukatlar; yalnızca kendimiz için değil, toplumun tamamı için bu güvencelere sahip çıkıyoruz. Çünkü biliyoruz ki; bağımsız savunma olmadan hukuk devleti yalnızca bir laftan ibarettir. Bu doğrultuda, İstanbul Barosu Genel Kurulunun iradesiyle göreve gelen Başkan ve Yönetim Kurulu üyelerinin, mesnetsiz iddialara dayanılarak, hukuka aykırı bir kararla görevden alınmak istenmesi, hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı ilkelerine açıkça aykırıdır. Bu, yalnızca bir Baro yönetimine yönelik tasarruf olmanın ötesinde, tüm baroların kurumsal özerkliğine, savunma makamının bağımsızlığına ve hukukun üstünlüğüne yönelik ağır bir müdahale niteliği taşımaktadır. Zira Barolar, yalnızca meslek örgütleri değil, aynı zamanda demokratik toplum düzeninin teminatı olan avukatlık mesleğinin icrasını güvence altına alan anayasal kurumlardır. Avukatların yalnızca mesleki faaliyetleri nedeniyle yargısal ve idari baskılara maruz bırakılması, kamu gücünü elinde bulunduran merciler tarafından baroların etkisizleştirilmeye, meslek örgütlerinin işlevsiz hâle getirilmeye çalışılması, hatta Baroların kanunla verilmiş görevlerini yerine getirdiği işlemlerin dahi hukuki ve cezai yaptırımlarla tehdit edilmesi… Asla. Ama asla kabul edilemez.
Son dönemde, hukuk devleti ilkesine taban tabana zıt, yargının tarafsızlığına ve bağımsızlığına doğrudan zarar veren, yürütmenin yargı süreçlerine müdahale ettiği izlenimini pekiştiren çok sayıda hukuka aykırı uygulamaya tanıklık ediyoruz. Bu süreçte doğrudan siyasi sonuçlar doğuran işlemleri nedeniyle, yargının siyasi saiklerle hareket etmeye zorlandığı izlenimi doğuran; kişilerin ve avukatların ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı gibi anayasal haklarını açıkça ihlal eden gelişmeler yaşanmaktadır. Mahkemelerin, hukukun temel ilkelerine ve yerleşik içtihada aykırı şekilde verdiği kararlar, yurttaşların hukuka olan güvenini derinden sarsmaktadır. Ve ne yazık ki; bu süreçte yurttaşlarımız ve meslektaşlarımız, haksız ve mesnetsiz gözaltı ve tutuklamalara maruz bırakılmakta ve yalnızca görevini yapan, yalnızca hukuku savunan avukatlar, hukuksuzluğun hedefi hâline getirilmektedir. Ancak bilinmelidir ki. Savunmayı susturmayı hedef alanlar, adaleti de çökertmeyi göze almış demektir. Bu karanlık ve adaletsiz uygulamalara karşı dimdik duran, her çağrıda hazır olan, hiçbir tehdit karşısında geri adım atmayan, Başta savunma hakkına sahip çıkan Eskişehir Barosu avukatları olmak üzere emek ve mücadele veren tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Sizler; yalnızca meslektaşlarınıza değil, bu şehrin ve bu ülkenin vicdanına, adaletine ve onuruna sahip çıktınız. İşte bu dayanışma, bu kararlılık ve bu cesaretle biz, hep birlikte savunmayı savunmaya devam edeceğiz. Ve unutulmasın. Savunma varsa umut vardır. Baro varsa direnç vardır. Avukat varsa; adalet hâlâ mümkündür.
Avukatlık yalnızca bir meslek değil, bir adanmışlıktır. Her gün yeniden kurulan bir sorumluluk, her duruşmada yeniden hatırlanan bir ilkedir. Cübbemizin düğmesiz oluşu, hiçbir otoriteye boyun eğmeyeceğimizin; cepsiz oluşu ise hiç kimseden hiçbir makamdan menfaat beklemeyeceğimizin simgesidir. Avukatlar, yalnızca mesleki faaliyetlerini icra ederken maruz kaldıkları hukuki ve idari baskılarla değil, aynı zamanda ağırlaşan ekonomik-sosyal koşullar ve uğradıkları saldırılar nedeniyle de ciddi bir varoluş mücadelesi vermek zorunda bırakılmaktadır. Özellikle mesleğin ilk yıllarında bulunan genç avukatlar, öngörüsüzce açılan hukuk fakültelerinin yarattığı nicelik sorunu ve kamu kaynaklarının adaletsiz bir şekilde dağıtılmasıyla birlikte büyük bir ekonomik çıkmazın içine sürüklenmektedir. Ekonomik güvenceden mahrum bırakılan stajyer avukatların, imtiyaz değil eşitlik talep eden kamu avukatlarının, her yaş ve kıdemden serbest avukatların yaşadığı gelecek kaygısı, savunma makamının yargı sistemindeki rolünün etkisizleşmesine yol açmaktadır. Unutulmamalıdır ki, savunma hakkının etkin kullanılamadığı bir sistemde, adil bir yargılamadan da söz edilemez. Bugün genç avukatlar, büyük hayallerle girdikleri bu meslekte ayakta kalma mücadelesi veriyor. Meslektaşlarımız, her sabaha ekonomik kaygılarla uyanıyor.
Stajyer avukatlar, kamu kaynaklarının adil dağıtımıyla hazineden ücret almaları gerekirken, ekonomik bağımlılık zincirine mahkûm ediliyor. Adli yardım dosyaları için verilen emek, aylar sonra ödenen ücretlerle değersizleştiriliyor. Meslektaşlarımızın CMK görevlendirmeleri kapsamında hak ettikleri kanuni vekalet ücretleri ödenmiyor. Avukatlar kollukta, adliyede, mahkemede, sokakta, bürosunda hatta evinde şiddete uğruyor, öldürülüyor. Maalesef son yıllarda artan avukat intiharları da mesleğimizin içinde bulunduğu yapısal sorunlarını net biçimde ortaya koyuyor. Bu acı gerçekler karşısında susmak değil, dayanışmayı büyütmek, sorunları yüksek sesle dile getirmek ve meslektaşlarımızın yalnız olmadığını hissettirmek en temel görevimizdir. Çünkü savunma sustuğunda, adalet susar. Bağımsız savunma, toplumun hak arama özgürlüğünün temel güvencesidir. Ancak mevcut ekonomik ve sosyal koşullar, avukatları güvencesizliğe mahkûm ederek, mesleğin toplumsal işlevini zayıflatmaktadır. Bugün mesleğimizin ekonomik ve sosyal güvencelerini savunmak, kutsal savunma hakkına ve hukukun üstünlüğüne sahip çıkmak demektir. Yargının bağımsızlığının yok edilmesine, Baroların seçilmiş organlarının görevlerine yargı müdahalesiyle son verilmesi çabalarına ve hukukun üstünlüğünün zedelenmesine karşı meslek onurumuzu ve toplumun adalete olan inancını koruma kararlılığımızı bir kez daha vurguluyoruz. Meslektaşlarımıza ve tüm kamuoyuna duyurmak isteriz ki, bağımsız savunmanın, özgür ve kararlı temsilcileri olarak buradayız. Görevimizin başında, sorumluluğumuzun farkındayız. Bizler, susmayacağız. Bizler, boyun eğmeyeceğiz.
Meslek onurumuzu da, halkın adalete olan inancını da sonuna kadar savunacağız. Ve buradan, bir kez daha açıkça ilan ediyoruz. Biz, bağımsız savunmanın yılmaz neferleriyiz. Biz, özgürlükten ve hukuktan yana tarafız. Avukat varsa umut. Savunma varsa adalet vardır. Biz avukatlar, yalnızca hak arayanların değil, hukukun ve adaletin de teminatıyız. Bugün burada toplanan irade, sadece meslek onurumuzu değil, yurttaşın haklarını ve hukukun üstünlüğünü savunmanın iradesidir. Hiçbir güç, bu iradeyi teslim alamaz. Savunma susmaz. Savunma durmaz. Savunma boyun eğmez.