Eskişehir Bilecik Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Bülent Karalar şu ifadeleri kullandı;
“Bugün mesleki onurumuz ve halkımızın sağlık hakkı için kabul etmemizin mümkün olmadığı, bizlere ve sizlere eziyet olan, Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nin geri çekilmesi için, aile sağlığı merkezlerinde ikinci iş bırakma eylemimizin 5. ve son günü.
Yakından bildiğiniz gibi, halkımıza sağlık hizmeti sunmak için emek veren aile sağlığı merkezlerinin çalışanları olarak bu yönetmelik daha yürürlüğe girmeden önce uygulanmasının mümkün olmadığını Bakanlık yetkililerine iletmiştik, yanıt alamayınca 19 Ekim’de Büyük Ankara Mitingi ile anlatmaya çalıştık. Israrla yönetmelik yayımlandı ve biz de Kasım ayının ilk haftasında bu Eziyet Yönetmeliği’nin geri çekilmesi için üç günlük iş bırakma eylemi yaptık. Umudumuz Bakanlık yetkililerinin bu uyarıları dikkate alarak halkın sağlığı ve bizlerin çalışma koşullarını iyileştirmek için yönetmeliği geri çekmesi ve gerekli düzenlemeleri yapmasıydı. Maalesef Bakanlık bunu yapmak yerine hekimlerle hastaları karşı karşıya getiren, rapor gibi bazı hizmetleri ücretli yapan, halk sağlığını tehdit eden bilim dışı uygulamalara kapı açan, halkın cebinden daha çok para çıkmasına neden olacak maddeler içeren yeni bir torba kanun teklifini Meclis’e sundu.
Hem de bunları, sağlık alanında sayısız sorun yaşanırken, sağlıkta çeteler eliyle yenidoğan bebeklerin hayatı pahasına SGK soyulurken, çalışma ortamlarımızda şiddet kol gezerken, ilaç yokken, aşı yokken, randevu yokken, hastanelerde yatak yokken, ağır iş yükü altında kalan hekimler, sağlık çalışanları tükenmişken, sağlık çalışanları ay sonunu nasıl getireceğini, çocuğunu nasıl okutacağını düşünürken, deprem bölgesinde aile sağlığı merkezleri konteynerlerde sağlık hizmetleri vermeye çalışılırken yaptı.
Bir kez daha dile getirmek istiyoruz, geri çekmelerini istediğimiz Eziyet Yönetmeliği, halkın sağlığını, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının özlük hakları ve çalışma koşullarını iyileştirmek bir yana daha da kötüye götürecek uygulamalar içeriyor. Görevi halkımıza bilimsel tedaviler uygulamak olan aile hekimlerine, halkı tedavi etmene gerek yok, yönetmeliğe uy yeter, deniliyor. Hekimin tedavi bağımsızlığına müdahale ederek, uygun gördüğü ilaçları reçete etmesini engelliyor. Entegre sağlık merkezlerinde her gün mesai yapan aile hekimlerini ayda en az 5 nöbet tutmaya zorluyor. Kronik hastalık takibini önemsiyoruz diyerek, kime hizmet ettiği bilinmeyen Hastalık Yönetim Platformu’na veri girilmesini şart koşup, kabul etmeyenleri sözleşme feshi ile tehdit ediliyor.
Maalesef bu yönetmelik
• Koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine yönelik gerekli düzenlemeleri içermiyor.
• Aile sağlığı merkezlerinin sayısının, donanımlarının, ekiplerinin artırılarak güçlendirilmesi için gerekli düzenleme içermiyor.
• Hastalara ve koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli zaman ayrılabilmesine fırsat vermiyor.
• Kendi içinde taşıdığı çelişkili uygulamalar ile hekimlerle hastaları karşı karşıya getirerek şiddete zemin hazırlıyor.
• Belli ilaç gruplarının reçetelenmesi ve sevkleri sınırlayarak hekimin bağımsızlığına müdahale ediyor.
• Karmaşık hesaplamalar ile ulaşılması mümkün olmayan, halk sağlığı için faydasız performans kriterleri içeriyor.
• Yapılan işin kalitesine değil sayısına değer veriyor.
• Hekimlerin ve aile sağlığı çalışanlarının iş ve gelir güvencesini ortadan kaldırıyor.
Meclis’e sundukları yasa teklifinde ise, aile hekimlerine, etkili ve güvenilir olduklarına ilişkin yeterli bilimsel veri bulunmayan hacamat, sülük tedavisi gibi uygulamaları mesai dışında paralı olarak yapabilirsin, diyorlar. Oysa, hastaların bu yöntemlere kamu eliyle yönlendirilmeleri, toplum sağlığına ve sosyal devlet ilkesine ve devletin sağlık hakkını koruma yükümlülüğüne de aykırıdır. Bakanlık halkın sağlığını önemsiyorsa birinci basamakta bu tür uygulamaların değil, aşı gibi bilimsel koruyucu tıp uygulamalarının yaygınlaştırılmasını sağlamalıdır. Yine aynı yasa taslağı ile aile hekimliğinde ücretsiz olarak verilen raporları ücretli hale getiriyorlar.
Bu yasa teklifi ile ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarında muayene katılım payı artırılmakta halk cebinden daha fazla ödeme yapmaya zorlanmaktadır. Hasta eğer daha az katkı payı ödemek istiyorsa aile hekimliğinden sevk alarak gitmesi gerekecektir. Ancak Eziyet Yönetmeliği yukarıda belirttiğimiz gibi 2. 3. basamağa yaptığı sevklerden dolayı aile hekimini, gelirini keserek cezalandırmaktadır. Bu durumda sevk isteyen hasta ile hekimler yine karşı karşıya gelecektir.
Bunlar yetmemiş gibi, daha 3 gün önce Resmi Gazete’de yine bazı yönetmelikler yayımlandılar. Hastane Koordinasyon Kurulu Yönetmeliği, Homeopatik Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ve benzeri yönetmeliklerle sağlık alanında düzenleme adı altında tahribata devam ediyorlar.
Bakanlığa soruyoruz; bu kadar kanun teklifi ve yönetmelikler içinde neden yenidoğanların ticari çeteler elinde ölmesini engelleyecek düzenlemeler, örneğin SGK’nın özel hastanelerden hizmet almasını durduran düzenlemeler yapmıyorsunuz? Neden deprem bölgesinde gebelerin, küçük çocukların kötü beslenmeleri nedeniyle gelişme geriliğini önleyecek düzenlemeler yapmıyorsunuz? Neden 21. yüzyılda bebeklerin boğmacadan öldüğü bu ülkede aşılamayı geliştirecek düzenlemeler yapmıyorsunuz? Neden sağlıkta şiddeti önleyecek düzenlemeler yapmıyorsunuz?
Sağlık Bakanlığını bir kez daha uyarıyoruz! Sorun yumağına dönüşmüş sağlık sistemini; halkla hekimleri ve sağlık çalışanlarını karşı karşıya getiren, performansa dayalı ödeme ve taşeronlaşma ile sağlığı piyasalaştıran, bilimsel yaklaşımdan uzak kanun ve yönetmelikler ile düzeltemezsiniz. Alanın öznesi olan bizlerin ve örgütlerimizin görüşlerini ve önerilerini dikkate almadan veya yok sayarak ne halk sağlığını geliştirebilirsiniz ne de sağlık çalışanlarının sorunlarını çözebilirsiniz. Sağlıklı bir toplum, iyi çalışan bir sağlık sistemi için daha önce de dile getirdiğimiz beş talebimizin hayata geçirilmesi yeterlidir. Bunları sürekli olarak hatırlatmaya devam edeceğiz:
Kamusal bir hizmet olan birinci basamak sağlık hizmetlerini veren aile sağlığı merkezlerinin binaları ve her türlü tıbbi donanımı kamu tarafından sağlanmalıdır.
Aile sağlığı merkezlerinde çalışan hiç kimsenin iş güvencesi olmadan, taşeron usulü, kadrosuz çalıştırılmasını kabul etmiyoruz. Aile sağlığı merkezlerinde nüfus yapısına göre yeterli hemşire, ebe, teknisyen görevlendirilmelidir, aile hekimleri işveren olmamalıdır. Aile sağlığı çalışanlarına ödenecek ücret aile hekiminin çalışma kriterleri ile değil kendi mesleki sorumluluklarına göre düzenlenmelidir ve ekip anlayışını gözeten bir sistem inşa edilmelidir.
Halkımıza nitelikli bir sağlık hizmeti sunabilmemiz için yeterli zaman ve olanak sağlanmalıdır. Koruyucu sağlık hizmetleri bizim asıl işimizdir, bunu bırakıp bize dayatılan birçok angarya işle uğraşmak istemiyoruz.
Aile Sağlığı Merkezlerinde çalışan sağlık emekçilerine emekliliğe yansıyacak tek kalemden oluşan, insanca yaşamaya yetecek düzeyde, izin kullandıklarında, hastalandıklarında, çocuğu doğduğunda veya ailesinden biri öldüğünde kesilmeyecek maaş ödenmelidir.
Sağlıkta şiddeti artıracak düzenlemeler değil şiddetin önlenmesini sağlayacak etkin ve caydırıcı tedbirler alınmalı, etkili şiddet yasası çıkarılmalı ve sağlık çalışanlarının sağlıkları ve can güvenliği sağlanmalıdır.
Sonuçta meslek onurumuza sahip çıkarken halkımızın sağlık hakkını da savunmak için bu hafta 5 gün süreyle iş bıraktık. Taleplerimizin sadece kendi haklarımız için değil halkımızın eşit, ücretsiz, erişilebilir ve nitelikli bir sağlık hizmeti almasını sağlamak için olduğunu dile getirdik ve halkımız da bunu anlayarak eylemimize gönülden destek verdi.
Bakanlık yöneticilerinin baskılarına rağmen eyleme katılan tüm hekimlerimize ve sağlık çalışanlarımıza ve bizleri destekleyen halkımıza teşekkür ederiz.
Şimdi Sağlık Bakanı’nın harekete geçmesi ve hatasından geri dönerek Eziyet Yönetmeliğini geri çekmesi ve sözlerimizi dinlemesi zamanıdır. Aksi durumda, taleplerimiz gerçekleşene dek mücadelemizin devam edeceğinin bilinmesini isteriz!”