Direniş Çadırı Platformu tarafından Eskişehir'de bir AVM önünde basın açıklaması yapıldı. Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi;

“Bugün 26 Mayıs 2024. İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı gaddarca saldırıların 234. günündeyiz. İşgal devleti, yaklaşık sekiz aydır Gazze’de ufacık bir alana sıkıştırılmış koca bir halkı havadan ve karadan bombalayarak katlediyor.

İşgalciler, Gazze halkına yönelik kapsamlı ve sistematik bir aç bırakma stratejisi uyguluyor. Filistinliler açlıkla mücadele ediyor, barınaksızlıkla boğuşuyor. En basit tıbbi tedavilere bile ulaşamıyorlar. Her an öldürülme tehlikesi altında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Fakat sekiz aydır devam eden bu korkunç kuşatmaya, bu caniyane saldırı dalgasına rağmen, işgal devleti Gazze halkının iradesini kıramadı. Gazze’de yaşayan Filistinliler tüm bu baskıya rağmen İsrail’e diz çökmediler. İşgal devletine teslim olmadılar. Vatanlarını terk etmediler. Direnmeye devam ettiler.

Gazze’de yaşanılan, egemen kapitalist dünya düzeninin dünyanın tüm onurlu ve özgür halklarına karşı yürüttüğü amansız bir saldırıdır. Siyonist rejim yalnız değildir. Arkasında, yüz yıllardır dünyayı sömüren, işgal eden, çalıp çırpan, yakıp yıkan, talancı ve yağmacı kapitalist hegemonya bulunmaktadır. Bir bütün olarak küresel emperyalizm yer almaktadır. Ama Filistin halkı da yalnız değildir. Arkasında tüm yeryüzünde adaletten yana olan onurlu halklar bulunmaktadır.

İsrail Gazze’ye yönelik acımasız saldırıları kampanyasıyla Filistinlileri ortadan kaldırmak istiyordu. Gazze halkının direnişi ise, Peru’dan Avustralya’ya, Japonya’dan Meksika'ya, Kanada’dan Rusya’ya tüm dünyada yüz milyonlarca insanın Filistinli haline gelmesine yol açtı.

Bugün hala ABD’de ve Avrupa’da üniversite öğrencileri kendi ırkçı, ayrımcı ve soykırım destekçisi yönetimlerine karşı mücadele yürütüyorlar. Yasaklara, engellere, Siyonist çetelerin polis destekli saldırılarına, disiplin cezalarına, okuldan ihraçlara,gözaltılara ve tutuklamalara rağmen kahramanca direniyorlar.

Bizler de aylardır bu meydanlardayız. Bu ülkenin doğusunda, batısında, kuzeyinde ve güneyindeyiz. Ellerimizde pankartlarımız, dövizlerimiz, dillerimizde sloganlarımızla mücadelemizi sürdürüyoruz.

Arkadaşlar, mücadelemiz dünyanın her yerinde engellerle karşılaşıyor. Her yerde siyasi iktidarlar özgür halkların taleplerini boğmaya çalışıyor. Türkiye’de de beş arkadaşımız İsrail’le ticaretin kesilmesini talep ettikleri için, Filistin lehine protesto gösterilerine katıldıkları için tutuklanmış durumda. Bu arkadaşlarımız haftalardır cezaevindeler. Bu tutuklamaların gerekçesi hukuki değil siyasidir. Halkımıza gözdağı verme amacına matuftur.

Buradan iktidara sesleniyoruz: Bu arkadaşlarımızı derhal serbest bırakın! Filistin mücadelesi suç değildir. Filistin için direniş suç değildir. Asıl suç, işgalle işbirliğidir.

Aylar boyunca bu meydanlarda toplanarak siyasi iktidardan İsrail’le ticareti kesmesini talep ettik. Sonunda, on binlerce Filistinli çocuk katledildikten, on binlerce masum insan acımasızca öldürüldükten, yaralandıktan, koskoca bir halk açlıkla, evsizlikle, yoklukla imtihana tabi tutulduktan sonra, en sonunda, İsrail’e karşı tam bir ticari ambargo kararı verildi.

Bizler bu kararın sıkı takipçisi olacağımızı yeniden ilan ediyoruz. İşgalciyle ticaret yapan büyük sermayedarlarıuyarıyoruz: Ambargoyu delmeye çalışmayın! İsrailli müşterilerinize farklı ülkeler aracılığıyla satış yapmayı denemeyin! Filistin halkıyla dayanışma içinde olan namuslu ve vicdanlı tüm Türkiye halkının gözü üstünüzdedir.

Soykırımcı, katliamcı ve işgalci bu yapıyla ticaretten kendi rızanızla vazgeçmediniz. Çağrılarımıza yüz çevirdiniz. Bu günah size yetsin. Zaten sizlerden sorulacak hesabımız var. Daha büyük kabahatlere talip olmayın!

Arkadaşlar, ambargo kararı olumludur. Fakat bu karar ancak Gazze harap olduktan sonra, on binlerce insan vahşice katledildikten sonra verilebilmiştir. Gazze halkının kanı, bu kararı geç veren siyasiler ellerine bulaşmış haldedir.

Üstelik bugün, ambargo kararının el altından verilmiş geçici izinlerle delinmesinin planlandığına yönelik iddialar ortaya atılıyor. Bu iddiaları yakından takip ediyoruz. Ticaretin kesilmesi kararı, bu ülkedeki kalbi adaletten ve haktan yana olan milyonların kazanımıdır. Onların garantisi altındadır. Siyasi iktidara sesleniyoruz: Bu kararı yumuşatmaya, esnetmeye veya delmeye niyetlenmeyin!

Ticaret resmen kesilmiş olsa da ülkemiz hala İsrail’e hayat veren ilişkilerini sürdürmektedir. Bu ilişkilerin en başında, işgal rejimine ham petrol sevkiyatı geliyor.Bu katliamcı, işgalci, soykırımcı rejime, kullandığı ham petrolün yaklaşık %40’ı Türkiye üzerinden naklediliyor. Azerbaycan petrolü, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı aracılığıyla Adana’nın Ceyhan ilçesine kadar ulaştırılıyor. Ceyhan’da gemilere yüklenerek İsrail limanlarına gönderiliyor.

İsrail bu petrolü Hayfa ve Aşdot’ta yer alan rafinerilerde işliyor. Hayfa rafinerisinde işlenilen petrolün bir kısmı, Paz Oil isimli şirket tarafından İsrailli savaş uçaklarına yakıt olarak sunuluyor. Aşdot’ta işlenilen petrolün bir kısmı ise, Delek ve Sonol isimli İsrailli şirketler aracılığıyla dört yüz farklı istasyonda İsrail ordusunun kara araçlarına, yani tanklarına, zırhlı personel taşıyıcılarına, toplarına ve Gazze’ye ateş kusan diğer vasıtalara yakıt olarak servis ediliyor.

İsrail’in Filistin’e yönelik işgal, sömürgeleştirme, tasfiye, katliam ve soykırım politikaları bu petrol vasıtasıyla icra ediliyor. İsrail bugün Gazze’de kadınların, çocukların, masum insanların üzerine bu petrolü kullanarak ölüm ve kan kusuyor.

Üstelik, İsrail’deki hayatın işleyişi de bu petrol aracılığıyla sağlanıyor. Sivil araçların yakıtları bu petrolün işlenmesiyle elde ediliyor. Fabrikalar bu petrol sayesinde üretime devam ediyor.Gazze’de korkunç bir katliam süre giderken, İsrail toplumunun hiçbir şey olmamış gibi yaşaması tam da bu petrolün sekteye uğramadan ülkemizden nakledilmesi ile mümkün oluyor.

İşgal devletigiriştiği katliam ve kıyıma rağmen bugüne dek hiçbir kazanım elde edemedi. Ne rehinelerini kurtarabildi, ne direnişi tasfiye edildi, ne de Filistin halkını yurtlarından sürebildi.

Bu koşullar altında, kendisine arabulucular tarafından sunulan ateşkesi imzalama yenilgisinin kesin bir ilanı olacaktı. İsrail, Filistin direnişinin kabul ettiği bu ateşkes taslağını kibirle reddetti. Saldırılarını yoğunlaştırdı. Gözünü Refah’a dikti.

Bugün Filistin halkına yardım etmenin yolu İsrail’i bu ateşkesi kabule zorlamaktan geçer. İşgalciyi ateşkese zorlamak ise yaptırımla mümkündür. Türkiye hem bu günaha ortak olmamak hem de İsrail’i ateşkes koşullarını kabul etmeye mecbur bırakmak için işgal rejimine olabilecek en ağır yaptırımları uygulamalıdır.

Tam da bu sebeple, Türkiye Uluslararası Adalet Divanı’nın verdiği ara karara dayanarak İsrail’e petrol sevkiyatını derhal ve tamamen durdurmalıdır. Ülkemiz, işgal rejiminin katliam makinelerine hayat veren petrolü İsrail’e gönderme utancından kurtarılmalıdır.

Türkiye’nin İsrail’deki sosyal hayatın düzenli bir şekilde işlemesi konusundaki tek katkısı maalesef petrol sevkiyatı değildir. Bugün hala, Türkiye menşeli şirketler İsrail’de faaliyet yürütebilmektedir. Zorlu Holding’in 2014 yılında İsrail’de 1.2 milyar dolarlık yatırımla inşa ettiği santral, İsrail’in elektrik ihtiyacının yaklaşık %7’sini tek başına karşılamaktadır. İsrailliler, koskoca bir soykırım icra ederken hiçbir şey olmamış gibi yaşayabilmelerini biraz da Zorlu Holding’e borçludur.

Türkiye derhal, Zorlu Holding gibi İsrail’e yatırım yapan yerli şirketleri caydırıcı yaptırımlaratabi tutmalıdır. Yaptırımlar aracılığıyla Türkiye’de kurulmuş olan, Türkiye’deki işçilerin emekleriyle hayat bulan, bu ülkenin kanunlarına tabi olan herhangi bir şirketin İsrail’de yatırım yapması iktisadi açıdan irrasyonel kılınmalıdır. Çünkü bu açgözlü büyük burjuvazinin anlayacağı tek dil yaptırımın ve zorun dilidir. O zaman onlarla bu dilden konuşulmalıdır!

Sekiz aydır gözlerimizin önünde korkunç bir katliama imza atan Siyonist şebekeyle tüm bağlantılarımızı kesip atmak zorundayız. Türkiye ile İsrail arasında 1996 yılında imzalanmış olan çok kapsamlı bir serbest ticaret anlaşması mevcut.

İsrailli Maliye Bakanı Smotrich, Türkiye tarafından alınan ticari ambargo kararının ardından İsrail’in Türkiye’yle serbest ticaret anlaşmasını iptal edeceğini duyurdu. Bugüne kadar böyle bir anlaşmanın mevcut olması bile Türkiye açısından büyük bir skandaldır. Affedilmez bir suçtur. Filistin halkının yanında olduğunu ilan eden bir iktidarın bunca işgal ve katliama rağmen serbest ticaret anlaşmasını sürdürmüş olmasının hiçbir izahı olamaz. Siyasi iktidar derhal ve acilen, Siyonistlerden önce davranarak, bu anlaşmayı kalıcı olarak iptal etmelidir.

Tarihi günlerden geçiyoruz. Hepimiz ağır bir imtihanla muhatabız. Gözlerimizin önünde bir soykırım gerçekleştiriliyor. Yaşanılanları televizyon yayınlarından, sosyal medya paylaşımlarından an be an takip ediyoruz. Filistin halkının feryatları, yardım çağrıları, sitem ve yakınmaları, Allah’a tevekkülleri, kahramanca sabırları, cesaretleri ve fedakarlıkları hanelerimize ulaşıyor. Hepimiz bugün yaptıklarımızla yargılanacağız. Büyüdüklerinde Çocuklarımız bize bu soykırım sırasında ne yapmakta olduğumuzu soracak. Allah’ın huzurunda bugün yaptıklarımızdan mesul tutulacağız.

Buradan siyasi iktidarı bir kez daha uyarıyoruz: Katliama, işgale, soykırıma işbirlikçi olmayın. Derhal İsrail’e petrol sevkiyatına son verin. Siyonist katliam makinesinin yakıt tedarikçisi olmaktan vazgeçin.Çocukları, kadınları, masum insanları acımasızca katleden bu çılgın saldırganlığa enerji sağlamayı terk edin. Zorlu Holding başta olmak üzere İsrail’de yatırımı olan yerli şirketlere caydırıcı yaptırımlar uygulayın. Acilen İsrail’le serbest ticaret anlaşmasını sonlandırın. İşgal rejimiyle tüm diplomatik ilişkilerinizi kalıcı olarak kestiğinizi ilan edin. İşgalci rejime istihbarat sağlayan Kürecik Radar Üssü’nü kapatın. İncirlik’teki ABD askerlerini ülkelerine geri gönderin.

Türkiye’deki siyasi iktidar eğer Filistin’den yana olduğunu ilan ediyorsa, eğer İsrail’in nihai amacının Anadolu’yu işgal etmek olduğunu ifade ediyorsa, eğer İsrail’in saldırganlığının dizginlenmesi gerektiğini öne sürüyorsa; yapılması gerekenler bellidir. İsrail askeri, siyasi, diplomatik, ticari, akademik, sanatsal her alanda amansız ve tavizsiz bir kuşatma altına alınmalıdır. Her şeyden önce, Türkiye işgal rejimine petrol sevkiyatına son vermelidir.

Bir yandan işgalciye ihtiyaç duyduğu ham petrolü sevk edip, bir yandan işgale karşı ağır sözler söylemenin anlamı yoktur. Çobanla ağlamak, kurtla beraber çekilen ziyafeti gizlemeye yetmez.

Bizler, Türkiye’nin her yerinde yaşayan onurlu, vicdanlı ve namuslu tüm insanlar, bu taleplerimizin takipçisi olmayı sürdüreceğiz.

İşgale, katliama, sömürüye ve apartheid uygulamalarına karşı Filistin halkıyla dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz.

Yaşasın küresel intifada!

Yaşasın küresel direnişimiz!”