Demokrat Parti Eskişehir İl Başkanı Hüseyin Özcan şu ifadeleri kullandı:
“Eskişehir gündeminde yine iktidarın yandaş şirketlere verdiği Sarıcakaya ilçemizde, 6 yıl boyunca maden aranması konusu var. Yerin altını verdiler, üstünü verdiler; havalimanlarını, deniz yollarını verdiler. Tüm kaynakları gözlerimizin önünde dağıttılar. Verilen ihalelere baktığınızda, firmaların kapısının hep aynı yere çıktığını görüyorsunuz. İhaleler hep aynı firmalara gidiyor. Bu firmalar, adeta milletin kanını emiyor, milleti sömürüyor. Bu durumu alan da utanmıyor, veren de utanmıyor.
Maalesef Türkiye’nin gelecek nesillere bırakacağı yer altı zenginlikleri neredeyse kalmamış durumda. Bugün Kuzey Avrupa ülkeleri, madenlerini gelecek nesiller için korumaya çalışırken, bu iktidar, "Biz giderken yerin altını da sömürelim," noktasına gelmiş durumda. Bu, çok acı bir gerçek. Çünkü memleket, giderek daha endişe verici bir yöne savruluyor.
Geçtiğimiz haftalarda Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 50 bin kişinin ölüm emrini veren terörist başına “Mecliste konuşsun” dedi. Öte yandan, birileri ip atıyor, birileri de bu hükümetin terörist olarak adlandırdığı partinin yetkilileriyle birlikte basın toplantısı yapıyor. Bu, Türkiye’nin ne kadar farklı bir yöne evrildiğinin en açık göstergesidir.
Burada hafızalarımızı tazelemek istiyorum. Arşivlerde de bulabilirsiniz. Yıllardır şunu söylüyoruz: Türkiye’de açılım süreci başladığından beri, Suriye sınırındaki mayınlı alanların temizlenmesiyle birlikte, güneyimizde, Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulacağını ifade ettik. O zamanki başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Ben BOP’un eş başkanıyım," demişti. Bu, hepimizin hafızasında yer etmiş bir sözdür. Türkiye bu noktaya geldiğinde, hâlâ kendileri "Ben BOP’un eş başkanıyım," diyebiliyorlar mı? Türkiye, bu süreçte çok enteresan noktalara savrulurken, örneğin Esenyurt’ta yaşanan vakaları görüyoruz. Geçmişte Eskişehir’de de benzer örnekler yaşanmıştı. 1997 yılında Belediye Başkanımız Aydın Arat vefat ettiğinde, Büyükşehir Belediye Meclisi kendi adayını seçmişti.
Recep Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı sürecini hatırlayın. Belediye başkanlığından cezaevine gittiğinde, o zamanki hükümet kayyum atamadı. Belediye meclisinden yeni bir başkan seçildi. Hem de demokratik bir örnek olarak, Refah Partisi’nin adayı Ali Müfit Gürtuna, diğer siyasi partilerin de desteğiyle seçildi. Bugün Esenyurt’ta kayyum atanırsa, "Meclis üyeleri de suça ortak," demiş olursunuz. Bu, “Halkın iradesini temsil etmiyorsunuz” anlamına gelir.
Demokrat Parti, her zaman demokrasinin, geçinemeyen emeklinin, alın terinin karşılığını alamayan işçinin, mahsulünü satamayan çiftçinin, esnafın, sanayicinin yanındadır. 1950’den bu yana demokrasiyi savunan Demokrat Parti, her zaman halkın iradesini yansıtmıştır. Bugün de demokrasinin yanında durmaya devam etmektedir. Türkiye maalesef ehil ellerde yönetilmiyor. Ülke, bir kişinin ikbali ve istikbali uğruna yönetiliyor. Halk, "Biz ne yaptık da böyle bir iktidar başımıza geldi?" diye hayıflanıyor. Bu nedenle, ilk seçim acilen yapılmalıdır. Halk, sandıkta gereken cevabı verecektir.”