ES TV'de konuşan Ayşe Ünlüce Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı şu ifadeleri kullandı;

"Aşevi bağışları ile kent lokantaları için yapılan bağışlar farklı. Öncelikle aşevinden bahsedeyim. Aşevimizde, tamamen ücretsiz olarak yoksul evlere yemek hizmeti götürüyoruz. Bu hizmette belediye bütçesinden bugüne kadar çok az harcama yaptık; genellikle bağışlarla yürütüyoruz. Vatandaşlarımız, ayni ya da nakdi bağışlarla destek oluyor ve yoksul evlere yemek götürmemizi istiyorlar. Bazen bir mevlüt vesilesiyle, bazen bir adak adağı nedeniyle ya da hiçbir sebep olmadan bağış yapıyorlar.

Kent lokantalarında ise durum farklı. Burada hizmet tamamen belediye bütçesinden karşılanıyor. Ancak "askıda yemek" uygulamamız ile vatandaşlarımız ihtiyaç sahiplerine yemek ücretlerini ödeyebiliyor. Örneğin, bir yemek 65 TL. Bu ücreti veremeyecek durumda olanların yemek masrafını, askıda yemek bağışı yapanlar karşılıyor. Askıda yemek için bağış yapan hemşehrilerimiz arasında bir yemeklik bağış yapan da var, bin kişilik bağış yapan da. Vatandaşlarımız yemeğini alırken “askıda yemek kullanmak istiyorum” diyebiliyor ve dijital sistemimizden bu talebi anında karşılıyoruz.

Bu uygulama inanılmaz bir destek gördü. Başlattığımız anda, beklediğimizden çok daha fazla bağış toplandı. Örneğin, günde 50 kişi askıda yemek almak için geliyorsa, bu sayının çok üzerinde bağış yapıldı. Tabii ilk zamanlardaki heyecan biraz azaldı, ancak hala önemli bir destek devam ediyor. Buradan bir kez daha hemşehrilerimize çağrıda bulunmak istiyorum: Askıda yemek uygulamasına bağışlarınızı bekliyoruz. Özellikle öğrencilerimiz bu uygulamadan çok yararlanıyor ve bu bizi gerçekten mutlu ediyor.

Belediyecilik zor bir iş; gecesi gündüzü, hafta sonu olmayan, sürekli koşturmaca gerektiren bir meslek. Ancak yaptığımız hizmetlerin halkta karşılık bulduğunu görmek büyük bir mutluluk. Kent lokantalarına gidip yemek yiyen vatandaşlarımızı gördüğümüzde, onların temiz, düzenli bir ortamda uygun fiyatlarla yemek yediğini bilmek bizim için büyük bir gurur. Vatandaşlarla sohbet etmek, onların dertlerini dinlemek, o ortamda bulunmak bizim için adeta bir halkla buluşma noktası oldu.

Özellikle emekçiler ve emekliler için düşündüğümüz kent lokantaları, onların hayatına büyük kolaylık sağladı. Şehir merkezinde uygun fiyatlarla yemek yiyip ardından parkta vakit geçiriyor, çocuklarını ya da yaşlı ebeveynlerini de getirebiliyorlar. Spor alanlarımızda vakit geçiriyor, yürüyüş yapabiliyorlar. Bu alanlar, emeklilerimiz için keyifli ve faydalı birer sosyal mekân haline geldi.

Elbette, ilk açıldığında bir miktar endişe oldu; bu da çok doğal. Ancak esnafımız bize güvendi. Büyük bir eleştiri ya da eylemle karşılaşmadık. Çünkü onlara, “Bu uygulama size zarar vermeyecek” dedik. Müşteri sayılarında bir miktar azalma olabilir, ancak halkın ihtiyaçları ile esnafımızın işleri arasında bir denge kurmamız gerekiyordu ve bu dengeyi gözettik. Örneğin, şehrin her noktasında birden fazla kent lokantası açabilirdik, çünkü maliyet açısından bu bizim için zor değil. Ancak yalnızca bir lokantayı merkezde, diğerini parkın içinde açmayı tercih ettik.

İleride daha fazla lokanta açmamız gerekirse, bu konuda yine esnafımızla ve ilgili odalarla istişare ederek hareket edeceğiz. Bizim hiçbir zaman esnafımızı üzmek gibi bir amacımız olmadı. Tam tersine, onların işleri daha iyi olsun diye çabalıyoruz. Örneğin, ilk açtığımız lokantanın bulunduğu bölgede çok sayıda çay bahçesi, kafe ve kahve evi var. Bu işletmelerden olumlu geri dönüşler alıyoruz. Vatandaşlar, kent lokantasında yemeklerini hızlıca yiyor, ardından çayını ya da kahvesini bu işletmelerde içiyor. Bu durum hem vatandaşlarımız hem de esnafımız için faydalı oldu."